Eksik insan sendromu ve transhümanizm
Diğer
09 Aralık 2025
Günümüzün en paradoksal sorunsalı sanırım teknolojinin zaman ekonomisi ve insanın biyolojik zaman hissiyatı arasındaki yarılmadır. İnsan kendi bedeninin sesini duymaz oldu; daha doğrusu beden teknolojinin denetimi altına giren ve araçsallşan bir “eksik varlık” karakterine büründü. Bunun insanın bir hedefe varmanın hız ve yavaşlıkla olan ilişkisine bağlı değil de bir kusur saplantısına bağlı olduğunu düşünüyorum. Bunu transhümanizmle gelen bir “eksik insan sendromu” olarak açıklayabilir miyiz?
Teknolojinin sağladığı “zaman ekonomisi” aslında hız değil, sürekli hızlanma üretir. İnsan bedeni ise, ritmik, döngüsel, sınırlı, yavaşlamaya, durmaya ve tekrar başlamaya ihtiyaç duyan bir zaman yapısına sahiptir. Bu iki zamanın çarpışması, insanın kendi bedenini yabancı bir nesne gibi deneyimlemesine neden olur.
Teknoloji altında beden bir araç, optimize edilmesi gereken bir sistem, performans verisi üreten biyolojik bir makine gibi konumlanıyor. Bu durumda beden artık benimle birlikte var olan değil, benden talepte bulunan bir “iş ortağı”na dönüşüyor. Uyku verileri, adım sayıları, üretkenlik uygulamaları, kalori takibi… Beden, öznenin bir parçası olmaktan çıkıp bir projeye dönüşüyor. Bu da kişide “tam değilim”, “eksik çalışıyorum”, “optimize edilmemişim” hissini besliyor. Varoluşçu felsefenin dikkat çektiği “eksik insan” tanımı günümüzde bir sendromun adı olabilir mi? Bu terim teknik bir psikolojik tanı değil ama felsefi bir fenomen olarak çok anlamlı olabilir: “Eksik insan sendromu.”
Nietzsche’ye göre insan, ontolojik olarak “tamamlanmış” bir varlık değildir; oluş halindeki bir varlıktır. Bu yüzden Nietzsche’nin gözünde insan zaten yapısal olarak eksiktir ama bu eksiklik bir kusur değil bir potansiyel alanı ifade eder. Sürü insanı (Herdentier) zayıflatılmış insan, Nietzsche’de “eksik insan”a en yakın figürdür. Kendini disipline eden, içgüdülerine yabancılaşmış moralite tarafından ehlileştirilmiş insandır bu. Bu insan, “kendisini zayıflatarak uyum sağlar.” Dolayısıyla Nietzsche için eksiklik ilerlemeye ayak uydurmak değil ahlaksal bir kökensizleşme sorunudur.
Nihilizm çağında anlam kaybıyla tükenen insan eksikliği, gücünü yitirmesi, değer yaratamaması ve kendi yaşamına evet diyememesi şeklinde tezahür eder. Nietzsche’nin eksik insanı dışsal otoritelerden beslenen, kendi değerini yaratamayan insandır. Peki, burada teknolojiyi bir dışsal otorite olarak değerlendiremez miyiz?
Tarif etmeye çalıştığım “eksik insan sendromu”, Nietzsche okumasıyla günümüze şöyle bağlanabilir: Teknoloji yeni bir ahlak sistemi üretir; performans ahlakı. Nietzsche’nin sürü morali bugünün dünyasında şu biçimi alır: üretkenlik kültü, verimlilik etiği, kendini optimize etme mecburiyeti, kusursuzluk baskısı. Bu da Nietzsche’nin........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein
Beth Kuhel