Üç konu: Kürtler CHP'ye neden tepkili, AKP’nin belli ettiği endişe ve Devlet Bahçeli itirafım!
Diğer
28 Kasım 2025
Belki de bu yazıya başlamadan bir konuda uzlaşmamız gerekiyor; barış bir yaşam meselesidir, hayatta kalma mücadelesidir.
Barış bir ülkenin en temel, insanlığın da evrensel ihtiyacıdır.
Yaşam hakkı, ekonomi, demokrasi, eşitlik gibi geleceğe dönük tüm konuları içinde barındırır. Dolayısıyla barış, tüm partilerin çıkarlarının, parti politikalarının ve hedeflerinin üzerinde bir konudur.
Demokratik bir hukuk devleti talebinde bulunanların önce barış meselesine sıkı sıkıya sarılması gerekir.
Barış olmadan demokrasi mümkün değildir.
Önce savaş meselesi ortadan kalkar, sonra demokrasinin inşasının nasıl mümkün olabileceğine bakılır.
Çünkü yaşam ve hayatta kalmak, demokrasi ihtiyacından önce gelir.
Ölen tarafta olmamak, ölenlerin yakını olmamak; bu gerçeklikten kopuk şekilde siyaset yapmayı veya fikir beyan etmeyi makul kılmaz!
50 yıllık bir savaşın barışa evrilmesi mevzusu masadayken, başka gündemlerin, konuların ve ihtiyaçların “bu fırsatta” aynı masaya sürülüp sürülemeyeceğine bakılmaz… Tüm bu saydığım sebeplerle normatif çerçevede barış, siyaset üstü bir konudur. Elbette barış masasının güçlenmesi, barışın hasıl olması için siyasi irade gerekir. Bu iradeyi seçim dinamikleri, oy kaybı, taban tepkisi, toplumun bir kısmının ikna olmamış olması gibi konulara indirgemek hem etik değildir hem de tarihsel gerçeklikte yerini “kara bir leke” olarak alacak, siyasi duruş sorunu olarak algılanacaktır. Toplumsal fayda siyasete hapsedilemeyecek bir konudur.
Bu bağlamda, her dönemeçte CHP’ye, adaylarına ve 23 yıllık Tayyip Erdoğan iktidarına karşı Kürtler hep CHP’ye destek vermiştir.
Bu destek süreçlerinde Kürtler bedel ödemeye, hapishanelerde yatmaya da devam etmiş; masaya “benim siyasetçilerim salınmadan demokrasi gelemez, önce onlar salınsın sonra bu seçimde destek olup olmama meselesine bakarız” pazarlığıyla oturmamıştır.
Aslında geçmişte de defalarca yazdım: Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne Kürtler, yapılan anlaşmalar, müzakereler, kurulan masalar veya istenen destek alanlarında güven kaybına neden olacak bir duruş veya hamle içinde genellikle bulunmamış olsa da, nedense hep bir “bizi sattılar” ithamına maruz kalırlar. Oysa geçmiş süreçlere ve tarihsel önem taşıyan konulara bakıldığında “satan” veya “bozan” onlar olmamıştır.
Diğer partileri saymayıp sadece CHP’den bahsedilmesinin de elbette bir nedeni var; “Türkiye siyasetinde, Meclis’te demokrasi sorununu öncelikli mesele gören CHP ve DEM Parti’dir” algımız var çünkü.
Bu algıyı meydanlarda, kürsülerde, katıldıkları yayınlarda, yazdıkları yazılarda ortaya sıklıkla koyarak yine aynı siyasetçiler yarattı. Kendi kendimize bir bakış açısı atfetmişliğimiz yok…
Hâl böyle olunca, süreci ta en başında tarihsel olarak yaratan kişiyi, lideri, önderi —artık her nasıl tanımlanmak istenirse— yok saymak; buna da “parti kararı,........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein