‘Yeşil’ kartı, Kürt meselesinde barışa dair bir tehdit olarak mı ortaya sürüldü?

Diğer

12 Aralık 2025

"Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım

Olayların arka planında muhakkak birilerinin olduğunu, gelişmelerin tasarlanarak bize yaşatıldığını, kanıttan çok şüpheden beslenen düşünce modeline ne kadar yaklaştığımızı düşünüyordum…
Sözcü gazetesi ve yaşanan yönetim değişikliği sürecine dair düşüncelerim sürüklemişti beni bu konuya.
Komplo teorisyenliğinin yıllar içinde kazandığı itibarı düşünmeye evrilmişti konu benim için. Bilimsel bir veridir: Belirsizlik ve kaygı dönemlerinde kontrol ve güvenlik hissi ihtiyacı oluşur. İnsan belirsizliği sevmez. Sevmediği bu duyguda anlama, bilme güdüsüne çok daha yoğun ihtiyaç duyar. Kimsenin anlamadığı, bilmediği, görmediği o “gizleri” fark ettiğini düşünmeye başlar. Bu durum aynı zamanda “bizi kandıramadılar, her şeyin farkındayız” hissini de besler.

Özetle, komplo teorileri psikolojik bir güvenlik ihtiyacından doğar. Aynı zamanda kişiye bir “gerçeği gören azınlık” olma duygusu verir ve üstünlük, ayrıcalıklılık gibi duyguları besler. Gerçek öyle midir, o ayrı.
Devlete, siyasetçilere ve medyaya güven düştükçe komplo teorileri de artar.
Evet, kabul etmek gerekir ki komplo teorileri hakkındaki tüm bilimsel veriler, Türkiye’de de yaygın olmasını yeterince açıklıyor.
Yıllar önce komplo teorisi meselesine muazzam bir itibarsızlık nedeni olarak baktığımı, yıllar içinde ise bu fikrimin değiştiğini ara ara paylaşıyorum; düzenli okurlar hatırlayacaktır.
Bunda da yaşadıklarımızın, edindiğimiz tecrübelerin etkisi olduğunu düşünüyorum.
En basitinden Fethullah Gülen cemaati meselesi… “Her şeyin altında cemaat var” dendiğinde komplo teorisi, niyet okuma gibi sınıflandırılmadı mı? Sınıflandırıldı…
Sanıyorum üzerimizden geçen yıllar ve yaşadığımız topraklar bize “planlanan işler” konusunda da netleşmemiş ihtimallere meyil açısından büyük yol açtı. Bu da Türkiye’de gazetecilik yapmanın en büyük dilemması sayılabilir bana göre. Belki de burada bizim deneyimlerimiz dünyadan ayrılıyor ve komplo teorileri başlığından “teoriyi” atarak komplo olarak ele almak gerekiyor.

1990’lar Türkiye’sini yaşamış, Susurluk’u görmüş, beyaz Torosları, faili meçhulleri, asit kuyularını, ortadan kaybetmeleri, kontrgerilla gerçekliğini solumuş bir toplumun “teorileri”ne de kulak vermek gerektiği noktasında buldum kendimi…
Bu düşünceler yerini yenilerine bıraktı, unuttum gitti bu Sözcü meselesini. Aradan birkaç gün geçti geçmedi; sabah kalktım, gazeteleri okumaya başladım ve yine Sözcü gazetesi, yine........

© T24