Gezi’nin Ahmet Atakan’ı ve cezasızlık döngüsü
Diğer
03 Aralık 2025
Ahmet Atakan
Ahmet Atakan, Gezi Parkı eylemleri sırasında yaşamını yitiren çok sayıda yurttaşımızdan biriydi. Henüz 23 yaşındaydı. Gezi Parkı hareketine destek vermek için Hatay’ın Defne ilçesindeki gösterilere katılmıştı. Yüksek bir binadan düşmüş ve kaldırıldığı hastanede vefat etmişti.
Otopsi raporunda kafatası kemiği kırıkları, omurilik kopması, beyin kanaması ve iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama saptanmıştı.
Bu, olayın objektif yönden sabit olan kısmı…
Fakat bir de olayın aydınlatılmamış yönü var: Olay yeri incelemesinde elde edilen gaz bombası kapları bulunmuştu. Bunların üzerindeki kan numunelerinin (yüzde 99,99) Atakan’a ait olduğu saptanmıştı. Keza İstanbul Adli Tıp Kurumu, Atakan’ın düşme olayı öncesinde travmaya maruz kalıp kalmadığı hususunun adli soruşturma yoluyla aydınlatılabileceği belirtmişti.
Dolayısıyla Ahmet Atakan’ın bir polis müdahalesine maruz kalıp kalmadığı hususu karanlıkta kalmıştı.
Atakan’ın ailesi, görgü tanıklarının beyanlarına da dayanarak, iki zırhlı aracın içindeki polis memurlarının yüksekten düşen ve ağır yaralı olarak cadde üzerinde yatan Atakan’ı hedef gözeterek birkaç defa gaz kapsülü attıklarını ileri sürerek bu polislerden şikâyetçi oldu. Savcılardan bu karanlık kesitin aydınlatılmasını istediler.
Fakat Hatay Valiliği, buna engel oldu. Şüpheli polisler hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verdi. Zaten İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu da polise atfedilebilir bir kusur olmadığını raporlarmış, adeta daha baştan peşin hükmü vermişti.
Aile, bu izin vermeme kararlarını idari yargıya taşıdı. Fakat Adana Bölge İdare Mahkemesi ailenin istemini reddetti. Yani, yine yeniden o çok iyi tanıdığımız “cezasızlık” denilen mekanizmanın dişlileri işledi.
Aile, son bir umutla Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru yaptı.
AYM (her makul insanın yapacağı üzere) gaz kapsüllerinin üzerindeki kanın Ahmet Atakan’a ait olduğunu söyleyen rapor karşısında “kan izlerinin kapsüllere ne şekilde sirayet ettiği” sorusunun neden sorgulanmadığını sordu. Yüksekten düşme olayı ile kamu görevlilerinin müdahalesi arasında illiyet bağı olup olmadığına ilişkin bir sorgulamanın yapılmamasını Anayasa’ya aykırı buldu ve dosyayı yeniden Adana Bölge İdare Mahkemesi’ne gönderdi.
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı, hem acılı aile için hem de bu karanlığın aydınlatılmasını bekleyen milyonlar için bir umut oldu.
Fakat bu hafta öğrendik ki savcılık, bu süreçte dosyayı zaman aşımı bürosuna göndermiş.
Yani aile güneşe ulaşmak için bir kapı araladıkça, karşılarına yeni bir duvar örülüyor. Hakikate ulaşmak ve adalet isteyen mağdurlara karşın yetkili makamlar bin dereden su getiriyor, ne yapıp edip meselenin üstünü örtmeye yöneliyor.
Kanımca; savcılığın işlemi, soruşturma “taksirle insan öldürme” suçundan açıldığı için sorunlu. Yüksek bir yerde duran bir kişiyi gaz kapsülüyle vurduğu veya düşmüş ağır yaralı birine gaz kapsülü atıldığı ileri sürülen birinin en azından belli bir (olası) kast taşıdığından şüphe duyulur. Şüphe ve iddialar bu yönde olduğuna göre, soruşturmanın “kasten öldürme” yönünden kapsamında açılması gerekirdi. Böyle olsaydı dosyanın zaman aşımına girmesi söz konusu olmazdı ve en azından Anayasa’ya uygun bir yorumla sorun çözülmüş olurdu.
Fakat bence meseleye sadece ceza hukukunun bu yüzeydeki yönüyle sınırlı bakılmamalı.
Konunun bizzat Anayasa Mahkemesi tarafından ilkesel bir yaklaşımla........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein