Diğer
15 Eylül 2024
29 Ağustos 1947'de, Endülüs'te küçük bir şehir olan Linares'te akşama doğru, Corrida* sırasında ünlü boğa güreşçisi Manuel Laureano Rodriguez Sanchez, halk arasında bilinen adıyla Manolete, kasığındaki yara nedeniyle ameliyata alınmıştı. Yaranın nedeni Miura çiftliğinden Islero isimli boğanın boynuz darbesiydi. Ameliyathane kapısında bekleyenler arasında Alejandro Diaz Ramirez de vardı. Aynı saatlerde ameliyathanenin alt katındaki doğumhanede karısı bir erkek çocuk doğurmak üzereydi ama boğa güreşi tutkunu ve Manolete hayranı olan Alejandro karısının değil Manolete'nin yanında olmayı tercih etmişti. Manolete ruhunu teslim ettiği anda, Manuel Rodrigo Ramirez, sonraki yıllarda dillerden düşmeyecek ismiyle Ronda Ramirez de ilk nefesini ciğerlerine çekmekteydi. Babası bunun bir tesadüf olmadığını, Manolete'nin ruhunun oğlunun bedeniyle yeniden dünyaya geldiğini iddia edecekti. Hayranı olduğu boğa güreşçisinin şehrinde ölmesi, Alejandro Ramirez'i içinden bir daha çıkamayacağı bir depresyona sürükleyecekti. Ailesini alıp Linares'ten Ronda'ya taşınsa da melankolisi giderek artacaktı.
Guadalquivir Nehri'nin yamacındaki evde büyük bir hazırlık vardı. Yılda iki kez, bir Noel'de bir de baharı karşılarken bütün aile bir araya gelirdi. Bu buluşmayı ayrıcalıklı kılan, evin genç kızı Olivia'nın mezuniyetini de kutlayacak olmalarıydı. Anneanne Sofia tam bir Endülüs mutfağı şöleni hazırlamıştı. Salmorejo, Flamenquin, kızarmış balık, patata brava, etli kuskus, daha neler neler ve tatlı olarak da Olivia'nın en sevdiği Mücebbene. Binbir Gece Masalları'ndan çıkmış gibiydi Sofia Cruz'un sofrası. Olivia'nın babası Ignazio, Endülüs'ten çok uzakta Bask bölgesinde Rioja'da yıllardır şarap üreten bir ailenin oğluydu. Annesi Lucia'yla üniversitede tanışmışlardı. Masada en seçkin Rioja şarapları vardı. Olivia Madrid'de sanat tarihi okumuştu. Yemeğin ortasında sohbet koyulaşmışken Olivia şarap bardağına vurup bir konuşma yapmak istediğini belirtti.
Alejandro Ramirez'in hediyelik eşya satan küçük bir dükkanı vardı. Matador posterleri, kastanyetler, yelpazeler, flamenko dansçılarının heykelcikleri… Corrida olduğunda ama, Plaza de Toros'ta trompetiyle pasadoble çalan ekibin arasında yerini alırdı. Boğa güreşinin en heyecanlı anında ayağa fırlar ve halkı çoştururdu. Ronda, Pedro Romero'dan, yani 18. yüzyılın ikinci yarısından beri modern boğa güreşinin doğduğu yer olarak kabul edilir. Dağların arasında, kanyonlarıyla olağanüstü güzelliklere sahip bu şehirde, Romero ailesi boğa güreşini bir sanat haline getirmişti, Pedro Romero'nun tek yara almadan 5558 boğayla dövüştüğü kayıtlara geçmiştir ve o zamandan beri de Ronda Corrida'nın başşehri olarak corrida tutkunlarının uğrak yeridir. Alejandro, bu şehre gelerek melankolisinden kurtulacağını ummuştu, ama ağır bir depresyonun içindeyken Puento Nuevo köprüsünden 120 metre aşağıdaki Guadalevín Nehri'ne atladığında oğlu Manuel Rodrigo on yaşındaydı. Atlamadan önce köprüye bir not bırakmıştı: "Oğlum, Manolete'ye yakışan bir torero olacağını biliyorum, ruhum seni arenalarda izleyecek."
Olivia ayağa kalktı, koyu kırmızı, bordoya yakın şarbından bir yudum aldı ve "Size bir haberim var" dedi. Yanındaki sevgilisi, Edinburgh Üniversitesi'nde Erasmus yaparken tanıştığı bilgisayar dahisi Alistair Fleming dahil, herkes dikkat kesilmişti. Meraklı gözlerin tadını çıkartarak herkesi şöyle bir süzdükten sonra "Önümüzdeki ilkbaharda El Pais Gazetesi'nde muhabir olarak işe başlıyorum" diye bombayı patlattı. Herkes şaşkındı. İlk toparlanan baba oldu, "Ne zaman işe başvurdun, ne zaman kabul edildin kızım?" Cevap haber kadar şaşırtıcıydı: "Henüz başvurmadım." Sonra cebinden El Pais'ten kesilmiş bir küpür çıkartıp gösterdi. "Bir röportaj yarışması açmışlar. Yarışmayı kazanan muhabir olarak işe başlayacakmış. El Pais'te düşünebiliyor musunuz? Ben bu yarışmayı kazanacağım, şüphem yok. Kiminle röportaj yapacağıma karar verdim bile, ünlü torero Ronda Ramirez'le." Annesi ve anneannesinin ağzından aynı anda aynı cümle çıktı. "Ama o 1977 den beri kayıp."
Manuel Rodrigo Ramirez henüz, çok önceden çizilmiş alın yazısına karşı gelecek durumda değildi. Annesi geçinebilmek için hediyelik eşya dükkanını işletmeye vermişti kendini. İstese de boğa güreşlerinden uzakta kalamıyordu. Kocasının bütün arkadaşları o çevredendi. Manuel küçük bir çocuktu babası öldüğünde. O tarihlerde escuelas taurinaslar, yani boğa güreşi okulları yaygınlaşmamıştı. Manuel'e dönemin en önemli matadoru Carlos Ruiz Camino - lakabı El Ciclón (siklon)- sahip çıktı. Babasının yakın arkadaşıydı. Meksika'da İspanyol bir ailenin çocuğu olarak doğmuş, 14 yaşında boğalarla dövüşmeye başlamıştı. 1940'ta İspanya'ya taşınmıştı. Sonradan Meksika'ya döndüyse de bir ayağı İspanya'daydı. Ronda yakınlarında bir çiftlikte ilk derslerini El Ciclón'dan aldı Manuel. Boynuzları yeni filizlenmiş danalarla antreman yapıyordu. Ondaki müthiş yeteneği hemen fark etti Carlos Ruiz. Sonradan herkesin hemfikir olduğu Manolete'nin ruhunun Manuel'e geçtiğine ilk inanalardandı.
"Evet ama, iyi bir muhabir olacaksam zaten onu bulmakla işe başlamalıyım değil mi?" Olivia kendinden emindi. "Hem çağımızın en önemli hackerlarından biri benim sevgilim" diye Alistair Fleming'in başını okşadı. "Ben hacker değilim Olivia" diye sert bir şekilde yanıt verdi Alistair. "Ama benim küçük araştırmama yardım edersin herhalde." Anne Isabella sofradan kalkmıştı. "Alexander Fleming akrabanız mı" diye konuşulan konuyla alakasız gibi bir soru geldi masadakilerden birinden. "Evet babamın amcası olur, neden sordunuz acaba?" "Kader sizi de boğa güreşçileriyle bir araya getirmiş, Alexander Fleming'in bir heykeli Madrid'deki ana boğa güreşi arenası olan Plaza de Toros Las Ventas'ın dışında durur. Mucidi olduğu penisilinin, boğa güreşlerindeki ölüm sayısını büyük ölçüde azaltması nedeniyle, minnettar matadorların bağışlarıyla dikilmiştir." İşler iyice karışmıştı ki Isabella elinde bir defterle geldi. "Bundan haberin var mıydı" diye sordu Olivia'ya. Defterde Ronda Ramirez'le ilgili gazete küpürleri, dergilerden kesilmiş resimler vardı. "Bu olağanüstü yakışıklı adama hepimiz aşıktık, kim bilir benim gibi kaç genç kız posterlerini duvarlarına asardı?" Olivia'nın babası hiç bilmediği bu bilgi karşısında şaşırmıştı ama esas bomba anneanneden geldi: "Manuel Rodrigo Ramirez eşcinseldi. Onunla bir kez Madrid'de, bir Corrida sonrası barda karşılaşmıştık, hüzünlü, belki biraz mahçup gözleri bir yere dalmıştı. Hemen yanındaydım, istese onunla beraber olurdum, göz göze geldik, o anda eşcinsel olduğunu anladım."
Ronda Ramirez, ilk güreşine 16'sında çıktı. Sanki o bir cüce, karşısındaki bir devdi. Ona rağmen muleta'yı kullanışı, boğayla vücut teması, adeta flamenko yapar gibi arenanın ortasında yaptırdığı........