menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

‘Birden Fazla Nilbar’: Kimliğe, bedene ve benliğe Nilbar Güreş'in masalsı 'Kadife Bakış'ı

12 0
16.11.2025

Diğer

16 Kasım 2025

Nilbar Güreş’in Türkiye’deki ilk solo müze sergisi Arter’de. Sergi sürerken, İKSV’nin Danışma Kurulu, Nilbar Güreş’i 61. Venedik Bienali’nde Türkiye’yi temsil etmek üzere seçti. Sanatçının hem eski dönem hem yeni dönem işleri hep beraber Arter’deki sergide. Resim, gravür, fotoğraf, kolaj, tel, boncuk, payet, kumaş heykel, video gibi çok çeşitli malzemelerden yaptığı işler sergileniyor. Serginin küratörü Arter’in Direktörü Emre Baykal. Ben de sergiyi Baykal’la birlikte gezdim.

Nilbar Güreş 1977 doğumlu, Kürt-Alevi Bingöllü bir ailenin kızı. Orta öğrenimini Sarıyer Kız Meslek Okulu Resim Bölümü’nde, üniversiteyi Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde okuduktan sonra amcasının da olduğu Viyana’ya gidip Viyana güzel Sanatlar Akademisi Resim ve Grafik Bölümü’nde yüksek lisans ve Viyana Uygulamalı Sanatlar Üniversitesi’nde Sanat ve Tekstil Pedagojisi eğitimi aldı. Viyana, Napoli, İstanbul arasında gidip geliyor, çalışıyor. Yabancı düşmanlığına yatkın olan Viyana’dan Napoliye uzanmak Güreş’in ruhuna iyi gelmiştir.

Emre Baykal, sergiyi gezmeye başlarken sanatçıdan şöyle bir alıntı yapıyor; “Sanat kurumları sanatçıdan tek tip üretim bekliyorlar çünkü daha kolay sınıflandırabiliyorlar. Oysa benim çok çeşitli ikonografim var. Ben de beklentilerle inatlaşmayı seven bir insanım. Sergime gelenler bir değil birden fazla kişinin sergisini geziyor olsunlar, bu benim çok hoşuma gider.” İşte bu yüzden biz de sergide gravürler, kumaş heykeller, fotoğraflar, resimler ve birçok şaşırtıcı işle karşılaşıyoruz. Emre Baykal, sergi kataloğuna yazdığı yazının başlığını o yüzden ‘Birden Fazla Nilbar’ koymuş.

Sergi, Nilbar Güreş henüz öğrenciyken yaptığı gravürlerle başlıyor. İnsan, bitki, hayvan, ya da cansız varlıkların birbirleriyle melezlenmeleri gravürlerde, sanatçının en erken işlerinde bile kendini belli ediyor. Gravür duvarının tam karşısında bu sergi için üretilen rengarenk kumaşlardan bir devetabanı var. İşin adı ‘Monstera’, çünkü devetabanının Latince adı Monstera. Tüm sergi boyunca göreceğimiz melezlemelerin ilk örneği. Her yaprağı farklı bir kumaştan, türler arasındaki melezleşmeye iyi bir örnek. Sadece yapraklar melez değil hayvanla bitki arasında da bir bitki. Çünkü aç kaldığı için kökler uzamış köpek maması yiyor mama tasından. ‘Kurt ve Kuzu’ videosunun olduğu karanlık odaya ilerliyoruz. Yerde atılmış saman balyaları, tekinsiz bir ortam yaratılmış. Ekranda kırmızılar giymiş küçük bir kız, bir kuzu ile maviler giymiş küçük bir erkek çocuk, bir kurt. Kız ‘mee’ diyip kaçıyor, oğlan ‘vuu’ deyip kovalıyor, kuzu kaçıyor kurt kovalıyor samanlar arasından. Ne kadar alışılan, şablon bir ‘toplumsal cinsiyet’ görüntüsü değil mi? Roller çok klişe, ama kız arada bir de kikirdiyor.

Karanlık odadan çıkınca karşınıza duvar kâğıdı büyüklüğünde tavandan yere bir fotoğrafla karşılaşıyorsunuz. Bu fotoğrafta Nilbar Güreş’in ikonografisinden çok belirgin örnekler var. Upuzun bir palmiye ağacına tırmanmış yemenili bir kadın, kendini yemenisiyle ağaca bağlamış. Elinde bir testere hurmaları ya da hindistancevizlerini kesecek diyeceğim ama palmiyenin meyvesi daha çok bir çift testise benziyor. Ağacın altında bir başka kadın eteğini açmış düşecek meyveleri toplamaya hazır. Nilbar Güreş sergi boyunca sık sık palmiye ağacını kullanıyor. Palmiyenin meyvelerini kesen kadın ve kesilmekte olan hindistancevizleri ise sanatçının kuir, feminist, heteronormatif düzenin kurumsallaştırılmasına karşı yüksek sesle bağırdığı imgeler. Emre Baykal bu noktada soruyor; “Bu iş sanatçının İngiltere’de davetli programında yaptığı bir iş. Palmiye yüzlerce çeşidi olan çok değişik meyveler veren bir ağaç. Türler arasılık, translık sanki bir ağacın gövdesinde vücut bulmuş gibi. Formuyla da fallik. Hasat mı ediyor, hadım mı ediyor ağaçtaki bu kadın?”

Başımızı kaldırıyoruz büyük kapının üzerinde bir arslan ve bir ceylan sırt sırta oturuyor. Doğada yan yana gelemeyecek iki tür. Hacıbektaş Veli’ye atfedilen bir iş. Emre Baykal “Bir bahçeden başka bir bahçeye geçiyoruz” diyor ve kapının altından geçip geniş salona giriyoruz. Annesinin memleketi, anneannesinin bahçesi ve arılar, şalvarlar, ya bir erkeğin ya da bir kadının giyebileceği uniseks arıcı kıyafetleri, ancak giydiği uzun etek ve kafasına bağladığı yazmadan arıcının kadın........

© T24