Diğer
T24 Haftalık Yazarı
15 Eylül 2024
Ressam, heykeltraş, fotoğrafçı arkadaşlar var. Bu arkadaşlar arada bir işlerinden birini benim gibi dostlarına hediye ederler, her dost gibi ben de sağ ol var ol der, alıp uygun bir duvara asarım. Nesne, gönülden koparak armağan edilmiş bir sanat yapıtı olarak sonsuza dek "görünmek" ve itinayla korunmak üzere haneye yerleşmiş olur.
Ben tiyatro, müzik, yazı gibi "süreli" işlerle uğraşan biriyim. Ben de yaptıklarımı arada bir fikirlerini almak için eşe dosta internet üzerinden yolluyorum ve çoğunluğun yolladığımı en azından birkaç gün sonra izlemeye, dinlemeye ya da okumaya "vakit bulabilmesine" artık alıştım. Ama bana bir ömür boyu bakmam için yapıtını veren görsel sanatçı bir arkadaşa müziğini yazdığım dört dakikalık bir animasyon videosunu yolladığımda, günler sonra "Baktın mı?" diye sorup "Henüz vaktim olmadı" yanıtını alınca tansiyonum biraz hareketleniyor.
Yaşadığı süreyi başka birilerinin ya da bir aygıtın kontrolüne bırakmakta insan her zaman cimrilik ediyor. Örneğin, öteden beri bir gösterinin, konserin ya da sinemadaki filmin ortasında dayanamayıp kalkan, hışımla salondan çıkan insanları anlamakta zorlanırım: Para verip girdikleri bir gösteri akıllarına yatmayınca bir yarım saat daha bakamayacak kadar her anı dopdolu, keyifli hayatlar yaşayan insanlar mıdır bunlar? Binadan çıkınca ne yaparlar? Epeycesi genellikle evine gider ve küçük ya da büyük bir ekranda bir şeyler izler ya da okur: Bu sefer "süre" elindeki kumanda ya da önündeki klavye aracılığıyla kendisinin kontrolündedir (Türkçede "kumanda" dememiz bence dikkate değer bir seçim).
Tiyatro, dans, konser gibi "canlı" sanat etkinliklerinde iletenle iletilen yüz yüzedir, birbirleriyle "aracısız" iletişim halindedirler. Geriye kalan türlerin hemen hepsinde ileti "aracı" bir nesne üzerinden iletilir, yapıtın üretimiyle algılanması farklı zaman ve mekanlarda gerçekleşir. Resim, heykel, fotoğraf gibi aracılar konduğu yerde durur, statiktir, isteyen istediği kadar bakar gider. Buna karşılık, ses ve hareketli görüntü kayıtları ve yazı barındıran aracı nesneler bir "zaman çizgisi" içerirler, yani algılanmaları için belirli bir süre ayrılması gerekir.
Kitap çok uzun zaman en temel "süreli aracı" oldu. Kitap belirli bir sürede okunur ve sürenin kontrolü bütünüyle okuyandadır: yavaş okur, hızlı okur, kısa ya da uzun aralar verir, isterse birkaç sayfa geri gider, isterse sayfa atlayarak ilerler. 19. yüzyıl sonlarında ortaya çıkan kaydedilmiş ses (fonograf) ve hareketli görüntü (film), kitabın ardından gelen ilk süreli aracılar oldu. Kaydedilmiş ses teknolojisi kısa zamanda taşınabilir nesneler üretmeye başladı: Gramofon ve plak kişilerin dinleme süresini, kısıtlı da olsa, kontrol edebilmesini sağladı.
Buna karşılık film, uzun bir zaman sinemadan çıkıp evlere giremedi. Sinema "cansız" ama izleyiciye herhangi bir kontrol olanağı vermeyen bir aygıttan yansıyan görüntülerin "canlı" gösteriymiş gibi bir grup insan tarafından izlendiği, hızla eskiyen bir iletişim biçimi. Sinemadaki........