Yeni bir siyasetin anatomisi

Diğer

15 Haziran 2024

Olmayacak şey oldu. İki düşman partinin başkanları, AKP Başkanı Recep Tayyip Erdoğan -ki aynı zamanda Cumhurbaşkanı'dır, CHP Başkanı Özgür Özel birbirlerini ziyaret ettiler, görüştüler, el sıkıştılar. İnsanlar nefeslerini tutarak bu ziyaretleri izlediler. Kamuoyu bakımından ziyaretler, ilk Türk astronotunun uzaya gitmesinden daha ilgi çekici bir olaydı. Türkiye'deki siyasetin alışılmış, geleneksel çizgisiyle hiç bağdaşmıyordu. İnsanlar televizyon ekranına yapışarak bu buluşmaları heyecan dolu yeni bir TV dizisi izler gibi izledi. Lideri taşıyan otomobilin yola çıkışını, öbür partinin girişinde duruşunu (aslında iki parti genel merkezi arasındaki mesafe yürüyüş mesafesi ama koca liderler yürüyerek gelecek değil ya), otomobilden liderin inişini (bu gibi sahneler dizilerde aşağıdan yukarı gösterilir. Kapı açılır, bir çift siyah ayakkabı yere basar, sonra inen kişinin gövdesi ve yüzü gösterilir. Daha heyecanlı olur.), el sıkışmalarını, asansöre yürüyüşlerini, içeride kim nereye oturdu, ne içtiler, ne armağanlar verildi. En ufak bir ayrıntı kaçırılmadan izlendi. Her şey, her hareket, her obje gizli bir anlam taşıyordu. Odada oturacak iki iskemle varsa başka bir anlam, üç iskemle varsa başka bir anlam taşıyordu. Koca koca insanlar ekranlarda bu gizli anlamları bulmaya çalıştılar. Bu ayrıntılar bazen içerikten de önemli oluyor. İçerik aşağı yukarı biliniyor. Herkesin bildiği bir liste var. Bir taraf bu listedeki maddeleri sırayla söylüyor, karşı taraf bir karşılık veriyor ya da vermiyor.

Bütün bunlardan ziyaretleri önemsemediğim sonucu çıkmasın. Tam tersine çok önemli olduğunu düşünüyorum. İki tarafın da bu diyalog ile amaçladıkları ne olursa olsun, doğurduğu sonuçlar bakımından önem taşıyor. Biliyoruz ki, bu buluşmalar belirli bir konjonktürün sonucu. 31 Mart seçimlerinden CHP birinci parti çıkmasaydı, bu buluşmalar gündeme bile gelmezdi. 31 Mart seçimleri ana muhalefet partisinin iktidar partilerinden daha büyük bir desteğe sahip olduğunu gösterdi. Gerçi 31 Mart seçimleri yerel seçimlerdi. Ama sonuçlarının ülke siyasetini etkilemesi kaçınılmazdı. Muhalefetin iktidardan daha büyük bir halk desteğine sahip olması gerçeği karşısında iktidarın yapacak iki şeyi vardı. Birincisi, Macron'un yaptığı gibi seçime gitmek, halk iradesini yenilemekti. Avrupa Parlamentosu seçimleri de Türkiye'deki yerel seçimler gibi, Fransız Parlamentosu'ndaki çoğunluğu etkilemiyordu. Ancak Avrupa Parlamentosu seçimleri, Fransa'da halk iradesinin sağa kaydığını ve bu iradenin parlamentoya yansımadığını gösterdi. Bunun üzerine Macron, seçime gitmeye karar verdi. Demokratik bir yönetimde yapılması gereken buydu.

Bu yapılmıyorsa, daha az demokratik olmakla birlikte başka bir seçenek, çoğunluğun desteğine sahip muhalefet partisini tanımak, bir diyalog kurmak, olanak bulunursa, işbirliğine gitmekti. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz de göz önünde bulundurulursa, böyle bir böyle bir işbirliği görüntüsü vermek, iktidarın politikalarının muhalefet tarafından da desteklendiği izlenimini yaratmak, yoksullaşan kitlelerin öfkesini muhalefeti de kapsayacak biçimde yaygınlaştırmak bakımından yararlı olabilirdi. Bu nedenler yanında siyaset değişikliğine yol açan başka nedenler de olabilir. Kutuplaştırıcı bir siyasetin halkta olumsuz tepkilere yol açması gibi.

Bütün bunlar doğru olsa bile, buluşmaların ortaya çıkardığı bir gerçek var. Türkiye'de siyasetin yapıldığı dost-düşman ekseni ortadan kalkmakta. Muhalefetin düşman olarak görüldüğü ve ortadan kaldırılması gerektiği gibi bir........

© T24