Türkiye’de ifade özgürlüğü
Diğer
28 Ocak 2025
Türkiye’yi yöneten otoriter rejimin baskıları 31 Mart seçiminden sonra yeni ve daha ileri bir aşamaya girdi. Seçimden bu yana AKP’nin seçim kaybettiği 9 belediyeye kayyım atandı. Gerçi AKP iktidarı bakımından bu yeni bir uygulama değil. Son 10 yılda Türkiye’de 147 belediyeye kayyım atanmış durumda. Böyle bir uygulama dünyanın başka hiçbir ülkesinde görülmemiş. Türkiye, Guiness rekorlar kitabına bu nedenle girebilir.
Ama 31 Mart sonrası otoriterlik bununla kalmadı. CHP’nin kazandığı Esenyurt ve Beşiktaş Belediye Başkanları’nı görevden aldıktan sonra sıra CHP Gençlik Kolları Başkanı Cem Aydın’a geldi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nı eleştiren tweetinden dolayı soruşturma açıldı. Adli kontrol koşuluyla serbest bırakıldı.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cem Aydın’la ilgili soruşturmayı eleştirdi. Sen misin eleştiren? Eleştiri yaptığı konuşmanın üstünden iki saat geçmemişti ki İmamoğlu hakkında eleştirdiği için soruşturma açıldı. Kim demiş Türkiye’de adalet ağır işliyor diye?
En büyük balık ise 19 Ocak’ta geldi. Zafer Partisi Başkanı Ümit Özdağ, Antalya’da yaptığı bir konuşma nedeniyle önce gözaltına alındı, sonra tutuklandı. Önce Cumhurbaşkanı’na hakaretten göz altına alındı. Sonradan suçun niteliği değişti. Halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçundan (TCK md.216) tutuklandı. Halkın belirli bir kesiminin görüşlerini temsil eden bir siyasal partinin başkanının tutuklanması siyasal sonuçlar doğurabilecek nitelikte bir davranış. Hele tutuklama nedenlerinin hukuka uygunluğu kuşkuluysa bu büsbütün böyle.
Ümit Özdağ’ın Antalya’da yaptığı konuşma AKP Başkanı da olan Cumhurbaşkanı’nı eleştiri niteliğinde. Sn. Özdağ konuşmasında Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye zarar verdiğini, milyonlarca sığınmacıyı Anadolu’ya sokarak Türk milletinin kültürünü tahrip ettiğini, Erdoğan döneminde ateist ve deist olmanın arttığını ileri sürüyor.
Sn. Özdağ’ın bu sözlerinde suç unsuru nerede? Anayasa’nın 24. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesinde düzenlenen inanç özgürlüğü herkese istediğine inanma ya da inanmama özgürlüğünü tanır. İnanma ya da inanmama bireylerin iç dünyalarına ait bir konudur. Sn. Özdağ’ın bu temel hak ve özgürlüğü siyasallaştırması doğru değildir. Ama bundan halkı tahrik ettiği sonucu çıkmaz.
AİHM’e göre tutuklamanın, Sözleşme’nin “makul kuşku” kriterine uygun olması, halkı kin ve düşmanlığa tahrikin gerçekleşmesi için uygulamaya dönüşmesi gerekiyor. (Demirtaş kararı paragraf 317). Zaten TCK md. 216 da açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkmasından söz ediyor. Sn. Özdağ’ın Antalya konuşmasının böyle bir sonuç doğurduğu söylenemez. Konuşmadan sonra halk sokaklara dökülüp başka bir kesime mi saldırdı? Kayseri olaylarında ise, Suriyeli sığınmacıların bir kızı rahatsız ettiği söylentisinin çıkması üzerine Suriyelilerin dükkanlarının taşlanması konusunda Sn. Özdağ’ın tweetleri olayı başlatan değil, olaylar çıktıktan sonra yatıştırmaya yönelik tweetler. O nedenle “halkı tahrik” suçu gerçekleşmemiştir.
Bütün bunlar bir yana, bir siyasetçiyi, hele bir siyasal parti başkanını söylediği sözlerden dolayı tutuklamak, açık bir biçimde şiddete teşvik olmadığı sürece orantılılık ölçütüne uygun değil. Tutuklamanın siyasal nedenlerden kaynaklandığı, yasanın........
© T24
visit website