Kim korkar Açık Radyo'dan?

Diğer

11 Temmuz 2024

Türkiye’de ifade özgürlüğünün baskı altına alınmasında büyük bir payı olan RTÜK, bu kez 29 yıldır yayın yapan ve “kâinatın bütün seslerine açık” Açık Radyo’nun lisansını iptal etti. Bunun şaşılacak bir yanı bulunmamakta. Açık Radyo gibi bir iletişim organı ancak açık toplumlarda yaşayabilir. Kapalı otoriter bir rejimin hüküm sürdüğü Türkiye’de Açık Radyo’ya yer yok. Üstelik Açık Radyo’nun varlığı yanıltıcı bir izlenim yaratıyordu. Sanki mevcut otoriter rejimin çoğulculuğa, kısmen de olsa ifade özgürlüğüne izin verdiği sanısına yol açıyordu. Şimdi bu anomali düzeltildi. İktidarla aynı çizgide olan yayın organlarına yer var, olmayan yayın organlarına ise yer yok gerçeği bir kez daha kanıtlandı.

Açık Radyo’nun lisansının iptaline yol açan 24 Nisan’daki bir programa katılan konuğun “Ermeni soykırımı”ndan söz etmesiydi. Radyo’ya bu nedenle önce idari para cezası verilmiş, Açık Radyo cezanın ilk taksitini ödemiş, ancak 5 program yayın durdurma cezasını tebligatta görülmediği için yayını sürdürmüş. RTÜK bu yanlışlığın düzeltilmesine olanak tanıyacak yerde, fırsatı kaçırmayarak lisansı iptal etti. Yaptırım gerekçesi toplumu kin ve düşmanlığa tahrik etmek.

Anayasa’nın 26. Maddesi “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığını taşır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. Maddesi de ifade özgürlüğünü düzenler. Herkesin, devletin müdahalesi olmadan, bilgi ve düşünceleri alma ve yayma özgürlüğü hakkına sahip olduğunu belirtir. AİHM ifade özgürlüğüne ilişkin bütün kararlarında ifade özgürlüğünün kapsamını belirleyen ilkeye yer verir. Buna göre, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun temelidir. İfade özgürlüğü sadece zararsız ya da lehte olan düşünceleri değil, aynı zamanda hükümeti ya da toplumun bir bölümünü rahatsız edici, incitici, şok edici düşünceleri de kapsar.

Açık Radyo’nun lisansının iptaline yol açan “Ermeni soykırımı” sözlerinin ifade özgürlüğü kapsamına girip girmediğini değerlendirmek için AİHM Büyük Dairesi’nin 2015 yılında kabul ettiği Perinçek/İsviçre kararına bakmak gerekir. Davaya konu olay şu: Doğu Perinçek İsviçre’de katıldığı üç toplantıda 1915’te Osmanlı Devleti içinde yaşayan Ermenilerin soykırıma uğradıklarına ilişkin iddiaları reddeder. Bunların gerçek olmadığını söyler. İsviçre Ceza Yasası’ndaki ırk, etnik ya da dinsel nedenlerle bir grup insana karşı nefret ve ayrımcılığı tahrik etmek suçundan hapse çevrilebilir para cezasına mahkûm olur. Önce temyiz mahkemesi, ardından Federal Mahkeme cezayı onaylar.

AİHM Büyük Dairesi kararında, Perinçek’in beyanlarının kamuoyunu ilgilendiren bir konuya ilişkin olduğu, nefret ve kin duygularını tahrik etmediği, İsviçre’nin bu tür beyanları kriminalize etmesi gerekmediği, İsviçre mahkemelerinin kararının, bu konuda İsviçre’de yerleşmiş olan görüşlerden ayrılan bir görüşü sansür ettiği, Perinçek’e verilen cezanın demokratik bir toplumla bağdaşmadığı gerekçeleriyle Sözleşme’nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varır.

Doğu Perinçek’in savunmasının temel dayanağı ifade özgürlüğüydü. Perinçek’e göre 1915........

© T24