menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Büyük müdür olmayı kolay mı sandınız!

21 1
21.12.2025

Diğer

Konuk Yazar

21 Aralık 2025

Sabah gözlerini açar açmaz eli telefona uzandı ama hızlıca vazgeçti. “Ulan, şimdi maillere bakacağız, tadımız kaçacak; ne gerek var?” diye düşündü. Dün gece geç saatlere kadar toplantılara girmiş, arkasından da 30 yıllık İskoç viskisinden bir kadeh yuvarlamıştı. Yeni aldığı ses sisteminden jazz klasikleri dinlemiş ve hayatta iyi bir iş başardığını düşünmüştü. Kolay değil; memur bir baba, ev kadını bir annenin beş çocuğundan biri olarak dünyaya geldiği bu hayatta, bütün sınavlardan başarıyla geçip memleketin bilinen şirketlerinden birinde büyük bir müdürlüğe kadar yükselmişti.

Yıllar geçtikçe rafine zevklerin adamı olmuştu. Evin bir odasını sadece kendi zevkleri için düzenlemişti. En önemli yatırımı ses sistemine yapmıştı ama bir odyofil de kolay yetişmiyordu. Jazz ve klasik müziğe sanki üniversite sınavına çalışıyormuşçasına emek vermiş, onlarca kitap okumuş, en önemli eserleri defalarca dinlemişti; bu sayede yemeklerde ve kokteyllerde şarkıcıların ve eserlerin hikâyelerini anlatıp ilgiyi üstüne çekmeyi başarıyordu. Üniversite günlerinde memleket türkülerini, sol grupların şarkılarını çok severdi; hele Yorgun Demokrat albümünü aylarca dilinden düşürememişti ama artık o günler çok geride kalmıştı. Bach ile Dizzy Gillespie’den vazgeçemezdi.

Dinlediği müziklerle beraber içtiği içkiler de değişmişti. Jazz ve klasik müzik dinlerken rakı ya da bira içecek hâli yoktu. Evdeki odasına güzel bir mahzen kurmuştu. Bu mahzenin yıldızları, yurt dışı seyahatleri sırasında aldığı Japon viskileri ile İtalyan şaraplarıydı. İtalyan iş arkadaşına yıllar önce bir yemekte İtalya’nın en iyi şarabını sorduğu zaman, küçümser gözlerle “Kime göre, hangi bütçeye göre?” cevabını alınca masada gülüşmeler olmuştu ama o günden bugüne şarap konusunda bayağı yol kat etmişti. İş yemeklerinde şarap menüsünün kendi önüne konulması gururunu okşuyor, o da menüden uygun bir şarap seçerken şarabın özelliklerini anlatmayı çok seviyor, masada kendisine dikilen gözlerin hazzını sürüyordu. Eskiden bu seçimleri yaparken içi rahattı; ne de olsa masanın şarap eksperi oydu ama yeni çıkan şarap aplikasyonlarıyla beraber işkillenmeden de edemiyordu. Ekibindekilerin seçtiği şarapların notlarına baktığını tahmin ediyor, “Umarım düşük notlu bir şarap seçmemişimdir,” diye dertleniyordu.

1800’lerde şişman olmanın zenginliği ve asaleti simgelediğini duyunca, “Biz bu dünyaya geç gelmişiz,” diye düşündü. Bugünün zamanlarında büyük müdür olacaksan kendine bakmalıydın. Bunun LinkedIn’i var, medya etkinlikleri var; kötü gözükmek olmazdı. İyi gözükmek için de tabii ki fit olmak gerekiyordu; ne öyle sanki fakir gibi tahılla beslenip göbekli mi gezecekti? Yaşlandıkça kilo vermek iyice zorlaşıyordu; ondan dolayı genelde sabah kahvaltılarını atlamayı tercih ediyordu. Haftada en az dört gün sporunu yapıyor, sabah duşunu alır almaz tartının üzerine çıkıyordu. Ne var ki tüm bunlara rağmen sigaradan vazgeçemiyordu. Puronun her türlüsünü denemiş ama sigaradan aldığı tadı alamamıştı. Sigarayı, kendi müdürüne yakalanmamak için liseliler gibi gizli saklı içiyor, üstüne hemen bir parfüm sıkıyordu; ne yapalım, kadı kızının da bu kadar kusuru olurdu.

Bu arada sporda da müzikteki performansını göstermiş, sınıf atlamıştı. Yeni aldığı golf takımıyla iş seyahatlerinde dahi golf oynamayı ihmal etmiyordu. Eskiden “tüm gün çimlerde yürüyüp duruyorlar, anca moruklar oynar,” diye diye dalga geçtiği spor, şimdi en........

© T24