Hem ağlarım hem giderim

Diğer

28 Mart 2024

Gelinin kocaya gitme ânı için söylenen eski bir halk sözüdür, “hem ağlarım hem giderim”. Şimdi toplumcak yerel seçimler için sandığa giderken içinde bulunduğumuz duygu durumunu anlatabilecek bir söz bu: Hem ağlıyoruz hem gidiyoruz.

Çünkü tutunacak sağlam bir adalet mekanizmamız, güvenecek bir demokratik rejimimiz yok. Ortama 14 Mayıs 2023 seçimlerinin de katkıda bulunduğu ürkütücü bir belirsizlik egemen.

2010 referandumunda taslak metin demokratik kurallara uymadan hazırlandığı için tepki olarak başlatılan boykot hareketi yeterli güce kavuşamamıştı, uzun hikâye. Sonuçta ilk düğmeyi o zaman yanlış iliklemiş olduk. Ardından hukuksuzluk her adımda en beklenmedik belirtileriyle katlanarak arttı ama biz demokrasicilik oynamaya devam ediyoruz. Bu duygu durumunu “anomi” adıyla 8 Şubat tarihli yazımda anlatmıştım.

Böylece Arturo Ui oyları azalsa bile baş aktör olmayı sürdürebiliyor. Propaganda ortamında iktidarın elden gideceği korkusuyla utanç verici miktarlarda sahtecilik havalarda uçuşuyor. Bunları teşhir etme çabaları çok değerli ama, partilerini devlet sayanların, pardon devleti babalarının evi sayanların karşısında etkili olmak zor.

Birbirimizin dediklerini anlamakta da güçlük çekebiliyoruz. Bana öyle geliyor ki kendi yorumumuza geçmeden önce yeterli dikkati vermeden okuyor ya da dinliyoruz.

Örneğin, Kürt sorununun çözümü konusunda hem Ahmet Türk’ten hem de Selahattin Demirtaş’tan gelen “muhatap Öcalan’dır” açıklaması karşısında en ilgili kimselerden bile böyle bir açıklamaya ilk kez rastlıyorlarmış gibi tepkiler geldi. Sanki sözü edilen muhataplık halen geçerli olan, güncel bir durummuş gibi.

Oysa söz konusu olan, daha önce de pek çok kez dile getirilmiş, apaçık bir gerçekliktir. Şöyle:

Kürt sorunu tarihsel ve çokboyutlu bir sorun. Çözümü de öyle olmak zorunda. Kabaca üç ana boyutu göz önüne almak gerekiyor. Bunlardan birincisi, Kürtlerin genellikle tarihsel “inkâr ve imha politikası” dedikleri, dil ve kültür, yani asimilasyon sorunudur.

Bu boyut sorunun uzun erimli bir barış bilinci ile, başta eğitim ve sağlık gibi devlet organları olmak üzere, siyasi partilerden sivil toplum örgütlerine ve muhtarlıklara kadar uzanan çok çeşitli kesimlerin işbirliğini gerektiriyor. Çözümün, en “sivil” yönü bu; silahlı çatışma dışı kesimler anlamındaki sivil yön.

İkinci ana boyut, demokratik cumhuriyetin hukuki yapısında Kürt sorununun nasıl biçimleneceği meselesidir. Bu konuda tüm kesimlerin gündeminde olması gereken bir dolayım, Avrupa Birliği’nin Yerel Yönetimler Şartı olabilir. Çatışma Çözümü adı verilen bilimsel disiplinin bizde de yetişmiş olan pek çok mensubu somut tarihsel çatışma örnekleri temelinde çok yararlı olabilecek........

© T24