Kürt olmak |
Diğer
01 Aralık 2025
TBMM Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu
Son birkaç haftamızı bir tür “egemenliği altına alan” sorun İmralı’ya gitmesi beklenen “Heyet”le ilgiliydi. Sonunda heyet İmralı’ya gitti, Abdullah Öcalan’la bu “resmi” denebilecek ilişkinin birinci adımı atılmış oldu. Böyle olduğuna göre Devlet Bahçeli’nin çizdiği rotaya uyulduğu söylenebilir mi? Cevabı zor: heyet gitmesine gitti ama Bahçeli’nin dediği gibi gitmedi. Bir kere, giden heyet içinde CHP yoktu. Dolayısıyla tartışmaların odağı CHP’ye kaydı.
CHP’nin gitmeme kararı, Abdullah Öcalan’ın bu barış görüşmelerinde Kürt tarafının resmi sözcüsü olarak görmeyi kabul etmeme tavrı olarak yorumlanıyor. Bu da Öcalan’ın bu konumda olmasını “kazanılmış hak” olarak görme eğiliminde bulunan Kürtler açısından ciddi bir eksiklik sayılıyor. Nitekim bunu dile getiren çeşitli yazılar yazıldı, yayımlandı.
Bahçeli’nin hamlesi memlekette siyasi tarafların nerede durduğu, durması gerektiği sorununun altını üstüne getirdi. Bahçeli bu zamana kadar “kurucu önder” gibi etiketlerle Öcalan’ı taltif edecek olsa. “Vatan hainleri” diyerek o sesleri boğardı. Ama ne olduysa oldu, Bahçeli “bebek katili’nden “kurucu önder’e” uzanan bu uzun yolu bir sıçrayışta aşıverdi. “Barış istiyorsak ondan başka kiminle konuşacağız?” diye soruyor Bahçeli.
Sormasına soruyor da, yıllardan beri bu Devlet Bahçeli ve bir yığın Bahçeli değil mi, bunun ağır bir suç olduğu anlayışını yerleştiren?
Bu sorunumuza “karşılaştırmalı” bir çerçevede bakalım. Öcalan ve onu izleyenler “Ulusal kurtuluş” mücadelesi verdiklerini düşünüyorlardı, benzer mücadele veren bütün örneklerde olduğu gibi. Mücadelenin yöntemi de gene bu örneklerde olduğu gibi, gerilla savaşıydı. Bu mücadele içinde bulunanlar, kendilerini büyük engellerle çarpışmak gibi ciddi cesaret ve fedakârlık gerektiren bir uğraş içinde bulunan “yurtseverler” olarak görüyorlardı.
Gelgelelim, demokrat dünya aydınlarının bu. Değerlendirmesi, genel olarak, mücadelenin muhatabı olan ülkeler tarafından onay görmezdi. Türkiye’de yaşayan Türkler’in şikayetçi olduğu şeylerin listesinin sonu gelmeyebilirdi ama bunların arasında “Kürt olarak uğradıkları muamele yoktu, çünkü Türkler “Kürt” değildi.
Basit ve bariz örneklerden gidelim. Örneğin kültürümüzde yeri olan bir kavram var: “Şark Hizmeti.” Bu ne demek? Nasıl oluşmuş? Bu kavramın bir Kürt’e düşündüklerini bir Türk nereye kadar yaşayabilir?
Daha Osmanlı zamanında Kürtlerin bu ülkede yaşamalarının güçleştiği Konjonktürler oluşmuştur. Savaşta (Çanakkale ya da Kurtuluş Savaşı diyebiliriz) birlikte hareket edebilmiştik ama normal durumda yaşamak alışkanlıklarımızı birbirine uydurmak daha zor oluyordu. Malum, hatırladığımız isyanlar çıktı, silahlar konuştu. İsyanlar bastırıldı, kötü duygu tohumları da ekildi. Yirminci yüzyılda dünyada olup bitenlere kulak veren Kürt “intelligentsia” çok sayıda “ulusal kurtuluş” kavgaları gördü.
Hepimiz bunların benzerleri arasından geçerek bugünlere geliyoruz. Bunun eseri olan bir birikim bizim hayatımızda da var. Kürt direnişi “isyan, ayaklanma” gibi deyimlerle anlatılır olmaktan çıktı, çok daha ciddi boyutlar edindi.
Kıbrıs birleşiyor olsa, bu süreç içinde Yunanistan “Adanın dili Yunanca’dır, ikinci bir dile izin........