Diğer
30 Mayıs 2024
Resmi tarih, bir ülkenin başına gerçekte ne gelirse gelsin her şeyi "kazanım" olarak kayda geçirir. Hataları, bu hataların sonuçlarını, sorunlu tercihleri, bu tercihlerin bedellerini, gerçekleri, bu gerçeklerin ağırlığını yok sayar. O yüzden biz ona güvenmeyiz. Tarihi mağdurların açısından tekrar tekrar okuyup, kaydı tutulmayanlar üzerinden gayriresmi ve tarafsız bir tarih yazmanın peşine düşeriz.
Ve tabii ki bunu beceremeyiz. Çünkü aradığımız gerçek, resmi tarihle gayriresmi tarih arasındaki kara deliktedir. O kara deliği resmi tarih tek başına oluşturmaz. Gayriresmi tarihle birlikte inşa eder. Ve insanlığın çıkmazı bu kaçınılmaz birlikteliğin girdabında sonsuz derinliklere iner.
Gezi hareketi tam 11 yıl önce bugünlerde İstanbul'un göbeğinde küçücük bir parkta güçlü bir "Hayır"la başladı. Ve kısa sürede devleşerek etkisi hızla tüm ülkeye yayıldı. Ama nihayetinde ülkeyi karanlığa doğru sürükleyen iktidarın aydın ve çağdaş insana karşı düşmanlık argümanlarını güçlendirmek için kullandığı bir silaha dönüştü. O yüzden, bu barışçıl, güçlü ama sonucu umulandan çok farklı olan eylemin öyküsünü ısrarla bir "başarı ve umut öyküsü" olarak anmak ne kadar doğrudur diye sormak gerekir.
Evet Gezi'deki ağaçlar bu eylem sayesinde hâlâ yerli yerinde duruyor. Ama Gezi öncesi sorunlu da olsa henüz kısmen var olan bir sürü hak ve hukukun yerinde kapkara bir boşluk var…
2013 yılının mayısında, şehrin göbeğindeki küçücük bir parkta ağaçlara sarılan ve varlığını onların canını kurtarmaya adayan bir avuç genç insanın "Hayır"larıyla başlayıp birkaç günde dünyanın her yerinden duyulan dev bir itiraz çığlığına dönüşen Gezi direnişinin gerçeğe en yakın analizini sonuçlarından okumak ve tutulabilecek en dürüst kaydı tutmak direnişe ve umuda bir adım daha yaklaşma........