Tahtakurusu nasıl kokar?

Diğer

30 Kasım 2025

Tahtakurusu denen haşeratı bilir misiniz?

Bu haftaki konumuzda, bu kan emici böceğin nasıl “koktuğunu” bahane edeceğiz.

Daha doğrusu yazıya bu konuyla başlayıp, daldan dala sıçrayacağız.

Bu lanet kokuyu ben biliyorum ama sizlerin bilip bilmediğinden emin değilim.

Çünkü bu kan emici haşarat, uzun yıllardan beri görünmüyor!

Yani el ele vererek, bu canlının neslini tüketmeyi başardık galiba!

Tahtakurusunu ben nereden biliyorum?

Küçükken bir süre ahşap bir evde oturmuştuk. Bu evde geceler kabusa dönüyordu.

Annem, bunun nedeninin tahtakurusu olduğunu söylüyordu.

Bir gün bu uğursuz böceği gösterdi de… Küçük tırnak büyüklüğünde, keneye benzeyen, kahverengiye çalan koyu kırmızı renkte bir kan emiciydi.

Emdiği kanın kalitesine göre rengi değişiyordu! Bazen yakut, bazen kızıl, bazen bayrak kırmızısı!

Damarımdan çaldığı bir damla kanın bana bir zararı yoktu ama deriyi deldiği yerdeki kaşıntı dayanılacak gibi değildi.

Bir de garip kokusu vardı. Bu kokuyu hala hatırlarım da, bir türlü anlatamam. Çünkü bu konuda kelime fakiriyim.

Annem, elindeki pompa (filit) ile düşmanların üstüne DDT denen zehri boca ederdi. Bu ilaç, geçenlerde bir aileyi yok eden böcek ilacından başka bir şey değildi.

Demek tanrı bizi korumuş.

Baştan söylemiştim, daldan dala sıçrayacağız diye. Böceğin kokusu aklıma gençlik yıllarımın Amerikan Barları’nı getirdi.

Hayatımın en güzel, en eğlenceli, en aşık anlarını bu barlarda yaşadığımı hatırlıyorum.

O zamanlar her köşe başında bir bar yoktu. En ünlüsü Gümüşsuyu’ndaki Park Otel’in barıydı. Bu bar 1950’li yıllarda siyasetçilerin gözde mekanıydı. Ben de bar yaşamımın ilk adımlarını burada atmıştım.

Aslında İstanbul’u barla tanıştıran insan heykeltıraş Zihni’dir. Arkadaşları her akşam, Maçka Bronz sokaktaki heykel atölyesine gelip, yanlarında getirdikleri şişelerden demlenirlerdi. Müşteri arttıkça Zihni’nin aklına “Sinir” şeyler gelmeye başladı ve heykel atölyesini bara çevirdi! Bir süre sonra da yükünü tuttu. Akşamları iğne atsan yere düşmezdi!

Reklam sektörünün bütün güzel kızları Zihni’nin müşterisiydi. Boy göstermek için ayakta bile yer bulamazdık.

Sonrası çorap söküğü:

Park Otel, Swiss, Taksim Sanat Evi, Kulis, Bebek Oteli barı, Şadırvan, Zihni, Ziya, Avni, Ünver, Divan Pub, Tayga, Papirüs, Lalezar, Ece…

Hepsine uğrardım ama üç tanesi gözbebeğimdi: Swiss Pub, Bebek Oteli, Çiçek Bar (Arif)…

O zamanlar içki kısıtlıydı. Rakı, hem tek çeşit hem de ucuzdu. Onun için en gözde içkiydi.

Kokteyli pek bilmezdik.

Şarap zaten ortalıkta görünmezdi.

Viskiler ise bilindik markalardı: Johny Walker, Black and White, J.B, Balanties, Haig, What 69, Dewars ve Ankara Viskisi!..

O zamanlar barda viski içmek her babayiğidin harcı değildi.

Zaten sevmezdik! Tahtakurusu........

© T24