Bardağın boş tarafı koyu gri!

Diğer

01 Temmuz 2024

Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 22 Ekim 2021 günü hepimizin gözünün içine bakarak bir yalan söyledi.

“Osman Kavala’yı serbest bırakmadık, Demirtaş’ı serbest bırakmadık, PKK ve FETÖ ile mücadelede kimseden talimat almadık diye Türkiye’yi gri listeye aldılar” dedi.

Geçtiğimiz hafta sonunda da memlekette tatlı bir sevinç havası vardı.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “başardık” diye duyurduğu gelişme, Türkiye’nin gri listeden çıkmasıydı.

Bu tablo, 22 yıllık AKP iktidarının küçük bir özeti aslına bakarsanız.

Daha önce yaptığının tam tersini yapmak ve ama her iki eylemi de gerçekleştirirken en doğruyu yapmış olduğunu savunmak.

Nitekim Soylu’nun Bakanlığı döneminde bu listeye girmiş olmak bir gurur vesilesi olarak sunulmuştu.

İktidar diklenmeden dik durmuş, talimat almayı reddetmiş ve bunun sonunda küresel güçler tarafından gri listeye mahkûm edilmişiz!

Bu tür yalanlar otokrasilerin en çok kullandığı politika araçları.

O gün ülkenin kara para cenneti olduğu gerçeği halktan bu sözlerle saklandı, önemli olan buydu. Ülke yararına sonuç doğurup doğurmamış olmasının otokrat için bir önemi yok.

Nitekim gri listeye sokan ile gri listeden çıkmak için adaklar adayan da aynı rejim.

Şu anda ekonomik olarak deniz tükendiği ve iktidarı sürdürmek zorlaştığı için listeden çıkmak gerekiyordu; olan biten bundan ibarettir.

Çünkü “sıcak parasını” Türkiye’ye getirip, kısa sürede büyük gelirler elde ettikten sonra çıkıp sağlam yerlere gitmek isteyecek sermayenin buna ihtiyacı vardı.

Türkiye baş ekonomisti Recep Tayyip Erdoğan’ın ülkeyi getirdiği yer burasıdır.

Acil sıcak para gerekiyor ve sıcak para da sadece yüksek faiz değil, temizmiş gibi görünen bir ülkenin verdiği yüksek faizi istiyor ki memleketine geri döndüğünde başına iş açılmasın.

Gri listeden çıkmış olmak elbette rüşvetin ve kara paranın bu ülkeden kökünün kazınacağı anlamına da gelmiyor.

Türkiye gibi “ağır yolsuzluklar” ülkesinde bu tür listelerden çıkmak böyle sonuçlar doğurmaz.

Rüşvetin, yolsuzluğun önlenebilmesi için her şeyden önce şeffaf ve hesap verebilir bir kamu idaresi gerekiyor.

Yap – İşlet – Devret projelerinde verilen garantilerin kamuoyundan “ticari sır” gerekçesiyle saklandığı bir ülkede şeffaflıktan söz edemezsiniz.

Böyle durumlarda “ticari sır” varsa, o sır doğrudan doğruya dağıtılan rüşvet ile ilgilidir.

Dün kıt kanaat geçinen ailelerin çocuklarının ani bir zihin açıklığıyla dev armatörlere, büyük sanayicilere, yaman tüccarlara dönüşebilmesi başka türlü mümkün olmaz.

Bu düzeni korumak için de basın özgür değil, serbestçe siyaset yapılamıyor, kamu kesiminin harcamalarının nereye nasıl yapıldığı bilgisine ulaşılamıyor.

Özgür basın ve serbest siyaset için de otokrasiden, demokrasiye geçmiş olmalıyız.

Öyle olduğunda da zaten Selahattin Demirtaş’ı da Osman Kavala’yı da hapiste tutamazsınız, PKK ve FETÖ ile mücadele kisvesi altında demokratik hak ve özgürlükleri askıya alamazsınız.

Erdoğan açısından baktığımızda yukarıda bıyık, aşağıda sakal var görünüyor.

Sürdürülemez bir rejimi ayakta tutabilmek için türlü cambazlıklar yapmak zorunda.

Kara parayla mücadele eder görüntüsü verirken, diğer yandan iktidar ortağının iş ortağı pozisyonundaki organize suç örgütlerini de kollamak gerekiyor.

Mafya şeflerini birer ikişer serbest bırakır, siyasi cinayetlerin bile........

© T24