Bir efsanenin sonu

Diğer

13 Nisan 2024

Bu gazetenin okuyucuları arasında Harikalar Diyarı'nda gezinirken başına türlü tuhaflıklar gelen Alice'i tanımayan yoktur. Onun için tanıştırma faslını geçiyorum. Sadece şunu söyleyeyim ki Serenay Sarıkaya'ya hiç benzemiyor.

Hatırlar mısınız bilmem; Alice, tavşanın düşürdüğü yelpazeyi yerden alıp yelpazelenmeye başladığında kendi kendine şunu söylüyordu:

"Aman Tanrım! Bugün de ne tuhaf şeyler oluyor. Daha dün her şey eskisi gibiydi. Acaba dün gece değiştim mi ben? Dur bakayım: Bu sabah uyandığımda aynı mıydım? Bir değişiklik duymuştum gibi geliyor. Ama aynı değilsem, değişmişsem bir soru çıkıyor ortaya: Ben kimim o zaman. İşte asıl bilmece bu!"

31 Mart gecesi yatıp 1 Nisan sabahı uyanan Türkiye gibi!

Doğrusunu isterseniz Recep Tayyip Erdoğan'ın kahramanı olduğu bir öyküde bu repliği onun ağzından yazabilirdik.

Nasıl? Ürkütücü mü geldi size?

Tamam, sakin olun; sorun yok, aynı sözleri bu kez Özgür Özel'in ağzından da okuyabilirsiniz. Aynı yere varıyor hepsi.

Bu güzel memlekette en çok duyduğum sözler yarışmasında birincilik uzak ara "birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz" cümlesine ait.

Bence ikincilik de bu cümlenin olmalı: "Türkiye'de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!"

Eskiden neydi ki şimdi bir daha o günleri yaşamayacağız; bunu herkes kendi meşrebine göre yanıtlar.

Ama şu sorunun yanıtını da hiç duymadım: Türkiye değişti de ne oldu? Eskisi nereye gitti, yenisi nereden geldi?

Bütün gençliğini, ön orta yaşlılığını ve şimdi orta yaşlılığını bu memlekette geçiren bir fani olarak Türkiye'nin değiştiğine de hiç tanık olmadım.

"Evrende değişmeyen tek gerçek, değişme gerçeğidir" önermesinin peşinde koşarken mezarlığın kapısından döndüm sayılır.

Ama bu önermede virgülden önce ilk cümle doğruysa, ikincisi yanlış. İkincisi doğruysa birincisi yanlış olmalı.

Neyse, kafamızı felsefi problemlerle bozmayalım; bizim memlekete özgü turistik değerlerden biri de havanda su dövme eylemidir, oraya geçelim.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim gecesi tsunami gibi üzerine yağan muhalif oylardan kafasını kaldırabildiği ilk anda şunu söyledi:

"31 Mart seçimleri bizim için bir yenilgi değil bir dönüm noktasıdır."

İşte böyle sözlere bayılıyorum.

Gözümün önünde Waterloo'da bütün ordusunu kaybedip süklüm püklüm sürgün hayatı yaşayacağı Elbe'ye doğru yola çıkan Napolyon canlanıyor: Bu bir yenilgi değil, dönüm noktasıdır!

Neresinden baksanız söyleyen için şahane bir cümle. Bunu söylediğinizde geçmişle ilgili hataları, "böyle olmalı zaten" diye bilerek yapılan yanlışları, bu sonuca yol açan hareketlerinizin bedelini tartışmaya da gerek kalmıyor.

Bu cümleyi kurduğunuzda hatalarınız için bilgece bir bedel ödediğinizi varsaymamız gerekiyor.

Tabii Türkiye'de yaşadığımız için "bir dönüm noktasına" gelmiş olmanın ne anlama geldiğini de gayet iyi biliyoruz: Dön baba dönelim, aynı yere gelelim!

Nitekim bu seçim sonuçlarından kendine dersler çıkarıp değişmesini bekleyeceğimiz insan Recep Tayyip Erdoğan değil.

Erdoğan kendisini buraya taşıyan kişiliğini değiştirebilecek yaşta değil.

Ve çevresinde de "abi yanlış yaptın, gel şu huylarını değiştir" diyebilecek kimse de yok.

Zaten Erdoğan'ın bu seçimin tek gerçek mağlubu olmasına yol açan nedenler........

© T24