Türkiye'nin Batı aşkının nefrete dönüşmesi: Üzüm zaten koruktu, ciğer zaten mundardı

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

21 Temmuz 2024

Avrupa Parlamentosu'nun 2004 yılındaki toplantısında Türkiye resmen AB'ye aday ülke statüsüne kabul edildiği zaman elinde evet yazılı pankartlar tutan milletvekillerini ve ülkemizde gündüz vakti patlatılan havai fişekleri hatırlarsınız. Bir ara ben de neredeyse bir Avrupa Birliği ülkesi olabileceğimize inanmıştım.

Ancak ne biz bunu gerçekten istiyorduk ne de onlar bizi gerçekten almak istiyordu. Çünkü aziz ülkemiz ile Avrupa Birliği arasında Kopenhag kriterleri diye bilinen bir engel vardı ve biz bunu aşmaya pek hevesli değildik. Bizi AB üyesi yapmazlarsa aynı kriterleri Ankara kriterleri olarak adlandırıp yolumuza devam edeceğimizi söyledik ama kimseyi inandıramadık.

Kopenhag kriterleri Avrupa Birliği'ne aday ülkelerin dört ana kriter açısından değerlendirmeye alınacağını söyler. Bunlar aşağıdaki gibidir:

⦁ İstikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması
⦁ Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü
⦁ İnsan haklarına saygı
⦁ Azınlıkların korunması

Genel olarak ülkenin çok partili bir demokratik sistemle yönetiliyor olması, hukukun üstünlüğüne saygı, idam cezasının olmaması, azınlıklara ilişkin herhangi bir ayrımcılığın bulunmaması, ırk ayrımcılığının olmaması, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın yasaklanmış olması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ve Avrupa Konseyi Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin tüm maddeleri ile çekincesiz kabul edilmiş olması gibi koşullar istenmektedir.

Ayrıca bu koşulların varlığı tek başına yeterli olmamakta, aynı zamanda kesintisiz uygulanıyor olması gerekmektedir.

Bana sorarsanız şimdiki Avrupa Birliği üyelerinin belki yarısı bu kriterleri geçemezler ama bu ayrı bir konu.

Kısacası bu Kopenhag kriterleri denilen gavur icatları olmasaydı Avrupa Birliği'ne demirlemiştik. Ne demiş Maarif Vekili Emrullah Efendi? Ne güzel idare ederdim Maarif'i şu mektepler olmasaydı.

AB’nin Türkiye’nin üyeliğine dair en büyük çekincelerinden biri Türkiye’nin demografik ve kültürel yapısıdır. Türkiye üye olursa 85 milyonluk nüfusuyla AB’nin en kalabalık ülkesi olacaktır ve bu durum, AB’nin iç dengelerini sarsacaktır. Ayrıca, Türkiye’nin büyük çoğunluğunun Müslüman olması, AB’nin Hristiyan kökenli kimliğine meydan okuyabileceği kaygılarını artırmaktadır.

Demokratik standartlar ve insan hakları konusundaki eksiklikler de AB’nin Türkiye’ye yönelik çekincelerini güçlendirmektedir. Türkiye ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğü gibi konularda sık sık eleştirilmektedir.

Türkiye’nin AB üyeliğine dair çekinceleri ise ekonomik ve siyasi boyutlarda kendini göstermektedir. Özellikle Maastricht Kriterleri olarak bilinen bütçe açığı, kamu borcu ve enflasyon oranları gibi makroekonomik göstergeler Türkiye için zorlu hedeflerdir.

Siyasi açıdan ise, Türkiye’deki milliyetçi ve muhafazakâr çevreler AB üyeliğini ulusal egemenliğin zedelenmesi olarak görmektedir. AB’nin karar alma süreçlerine katılım sağlamak, Türkiye’nin bağımsız dış politikalar üretme gücünü kısıtlayabilir. Ayrıca, Türkiye’nin Kıbrıs meselesi de üyelik sürecini zorlaştırmaktadır.

Ecevit hükümeti zamanında o zamanki adıyla Ortak Pazar'ın Türkiye'ye yeşil ışık yakar gibi yaptığı, ancak yönetimin "onlar ortak, biz pazar" gerekçesiyle bunu istemediği sık sık söylenir.

Filozof Sakallı Celal, "Türkiye doğuya giden bir gemidir, bazıları bu geminin güvertesinde batıya doğru koşarak Batı'ya gittiklerini sanırlar" demiş.

"Tanzimat ilan ettik olmadı. Meşrutiyet ilan ettik, olmadı. Cumhuriyet ilan ettik olmadı. Yahu biraz da ciddiyet ilan etsek!" sözü de onundur.

Ancak ben Cumhuriyetin işinin bittiğine kesinlikle inanmıyorum.........

© T24