Yeni öğrenen merakı

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

26 Mayıs 2024

Yeni bir yere gittiğimizde merakımız nasıl da canlıdır öyle değil mi?

Hazine avına çıkmış bir çocuk gibi heyecan duyarız yeni yerlere.

Yeni kentler, ülkeler, kültürler keşfetmek tabii ki çok heyecan verici.

Ama bu heyecanı hissetmek için her zaman da öyle kilometrelerce araba, uçak yolculuğu yapmamız da şart değil.

Geçtiğimiz hafta yaptığım Çukurova ziyaretim bu gerçeği bir kere daha hatırlattı bana.

18 sene boyunca yaşadığım coğrafyada o zamanlar görme fırsatımın ya da merakımın olmadığı bazı tarihi ve doğal güzellikleri yıllar sonra merak duyarak ve kendi memleketimde bir turistmişçesine keşfe çıktım.

Keşiflerimi paylaştığım orada yaşamaya devam eden birçok arkadaşım ve akrabam da kendilerinin de bu yerlerden bazılarını henüz görmediklerini söylediler. Ve benim şehir dışından gelerek bir turist tadında yaptığım bu tarihi ve kültürel Çukurova turu onlara da heyecan verdi ve ilham oldu.

Geçtiğimiz aylarda bir arkadaş buluşmasında da İstanbul ve yakın çevresinde, birkaç saatte erişebileceğimiz mesafedeki Sapanca, Yedigöller, Abant, İğneada gibi doğal güzellikleri ile öne çıkan destinasyonlardan bahsediyorduk. Gruptaki birçok insan uzak şehirlere, başka ülkelere çok sık seyahat edebiliyor olmalarına rağmen yakın çevrelerinde bulunan bu yerlere hiç gitmediklerini belirttiler.

Kendi deneyimimden ve son zamanlarda arkadaş sohbetlerinde edindiğim izlenimden yola çıkarak şu sonuca ulaştım; yakınımızdaki yerleri "Nasıl olsa yakın, bir ara görürüm" diyerek es geçiyoruz. Uzaklara daha çok heyecan duyuyoruz. Bu şekilde yıllar akıp geçiyor ve biz yaşadığımız kenti, ülkeyi tam olarak keşfedemeden, anlayamadan dünyayı anlamaya çalışıyoruz ya da bu diyardan göçüp gidiyoruz.

Oysaki devamlı yaşadığımız yerdeki deneyimimizi daha canlı ve renkli kılmak bizim elimizde. Çocukluğumuzdan beri, ya da yıllardır aynı yerde yaşıyor olsak bile hayat devamlı bir değişim ve dönüşüm içinde. Hem yaşadığımız yerler hem de bizler her an değişiyor ve dönüşüyoruz. Bu değişim ve dönüşüm hâli zaman zaman bizi zorlamakla birlikte aynı zamanda da bizlere hayatı yeniden keşif imkanı sağlıyor. Çünkü yıllardır aynı yerde yaşıyor olsak bile biz aynı biz olarak kalmıyoruz. Bırakın çocukluğumuzdaki ya da daha genç yaşlarımızdaki bizden farklı olmayı bir sene önceki, birkaç ay önceki bizden bile farklı olabiliyoruz, dünyaya başka perspektiflerden bakabiliyoruz, ilgilerimiz ve beğenilerimiz değişebiliyor.

Yaşadığımız yere, çevremize, her gün geçtiğimiz yola böyle bir mercekten bakabilmek deneyimimizi daha canlı ve renkli kılacaktır. Yaşadığımız kentle olan ilişkimizde oto pilottan çıkıp sıradan ve alışagelmiş bulduğumuz şeylere mikroskopla yaklaştığımızda şehrin dokusu, kokusu, rengi, tarihi, canlıları, güzelliği, çirkinliği, mevsim geçişleri ve bu geçişlerin yaşadığımız yerin bitki örtüsü üzerindeki etkisi gibi pek çok ayrıntı canlanacak ve sıradanmış gibi görünen gündelik hayat deneyimimiz renklenecektir. Bu şekilde yaşadığımız kente karşı merakımızı ve heyecanımızı canlı tutabiliriz.

Geçtiğimiz hafta hayatın tatlı bir tesadüfü olarak iki gün üst üste yıllardır gitmediğim Bomonti semtine gitme fırsatım oldu. Bomonti ile iki buluşmam da yeni İstanbul deneyimimde turist duygusunu canlı bir şekilde hissettiğim deneyimlerdi.

Sebebi ziyaretimin ilki sevgili arkadaşım Balçiçek İlter'in yeni çıkan kitabı "Post Modern Cadılar"ın kutlama buluşmasıydı. Birkaç ay önceki buluşmamızda Balçiçek'in bir süredir heyecanla üzerine çalıştığını dinlediğim kitabını kendinden dinlediğimiz, heyecanını paylaştığımız çok keyifli bir akşam oldu.

Balçiçek'in hepsini "post modern cadılar" olarak adlandırdığı, var oldukları alanlarda başarılarıyla hayata değer katan yaklaşık otuz kadın arkadaşı kısa bir süre önce açılmış olan Saku İstanbul'da uzun bir sofrada yan yana geldik.

Saku İstanbul Bomonti'nin yenisi olan bir Japon Restoranı. Davette tattığımız somon, pancar, rossini nigiri, levrek maki gayet lezzetliydi. Benim favorilerim közde tavuk, tataki ve tokigomi gohan adlı pirinç yemeği oldu. Mekanın ışığı, dekorasyonu, yüksek binalar arasında kalan küçük bahçesi ve müzikleri de gayet keyifliydi. Saku ile........

© T24