Kendin için mi, yoksa başkaları için mi yaşıyorsun?

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

11 Ağustos 2024

Türkiye geçtiğimiz haftayı da Instagram erişim engeli ile geçirdi.

Hiçbir türlü yasağın ve sansürün kabul edilebilir olmadığı gibi teknolojinin böylesi ilerlediği bir devirde bir sosyal medya uygulamasına erişim engelinin getirilmesi de akıl alır cinsten değil.

Engelin ilk günlerinde sürdürülebilir olduğunu düşünmediğim bu kararın kısa süre içinde kalkacağını var sayarak başka bir uygulama üzerinden Instagram’a giriş yapmayı tercih etmedim.

Bu sürede hem kendi sosyal medya kullanım alışkanlıklarımı hem de gündelik alışkanlıklarımıza yoğun bir şekilde sirayet etmiş olan bu uygulamanın yoksunluğunun kullanıcılar üzerindeki etkilerini ve sokaktaki yansımalarını gözlemledim.

Engelin uygulamaya konulduğu sabahın bir önceki akşamında katıldığım Tarkan konserinde çoğunluk seyircinin yaşadığı konser deneyimini başkaları ile paylaşma arzusu içinde, sanatçıyı alkışlar ve coşku içinde karşılamak yerine sessizlik içinde kamera kaydı yaparak karşılaması karşısında duyduğum şaşkınlığı geçen haftaki yazımda paylaşmıştım.

Özlemle beklediği sanatçının konserini kameraya kayıt etmek uğruna telefonunun ekranından seyrederek zaten kısıtlı olan konser süresinin çoğunu; bağırarak şarkılara katılamadan, şarkıların ritmine bedenini ve ruhunu teslim edip dans edemeden, sahnede bulunan tüm sanatçıların en değerli motivasyonu olan alkışı onlara cömertçe sunamadan geçiren bir izleyici kitlesi ile karşılaşmak benim için çok çarpıcıydı.

Instagram gibi bazı sosyal medya uygulamalarının kullanımı, insanın varoluşsal bir ihtiyacı olan görülme ve duyulma isteğini tatmin ediyor olabilir. Fakat insanların nerede, kiminle, ne yapıyor olduğunu paylaşma isteği yönetilemez ve kontrol edilemez bir noktaya sürüklendiğinde maalesef bu arzu insanları tek ve asıl gerçek olan, yaşadığı andan koparıyor.

Konserdeki izleyici gözlemimin yanı sıra uygulamaya erişim engelinin olduğu iki haftalık süreçte otel ve restoran rezervasyonlarında gözlenen düşüş, kendimize ara ara şu soruları sormamız gerektiğini bir kere daha hatırlattı:

Bu hayatı kendimiz için mi yoksa başkaları için mi yaşıyoruz?

Yaşam tercihlerimizde önceliğimiz hayatımıza yeni deneyimler katıp yaşamımızı zenginleştirmek mi yoksa bu deneyimleri başkaları görsün diye kayıt edip sosyal medyada paylaşmak mı?

Sokaktan aldığım izlenim son dönemde maalesef sosyal medya kullanımında bu dengeyi biraz kaçırdığımızı gösteriyor. Restoranlarda, plajlarda, sokaklarda, konserlerde insanların anı ölümsüzleştirecek bir fotoğraf ya da kısa bir video çekmek yerine dakikalarca süren fotoğraf ve video çekimleri yapmaları onları gerçek hayatla temastan ve gerçek yaşam deneyiminden git gide uzaklaştırıyor.

Yapılan araştırmalar sosyal medya kullanımı sırasında beynimizde halk arasında mutluluk hormonu olarak da bilinen dopamin adlı bir kimyasal taşıyıcının salınımının gerçekleştiğini gösteriyor.

Dopamin; zevk, memnuniyet ve motivasyon hissettiğimizde beyinde üretilen bir kimyasal taşıyıcı.

Egzersiz, kaliteli uyku, meditasyon, nefes çalışmaları, küçük/büyük hedefler belirlemek, hedef belirlenen alanlarda başarılar elde etmek, kendimizi ödüllendirmek dopamin salınımı için doğal kaynaklar oluşturan ve iyi oluş hallerimize katkı sunan yararlı alışkanlıklar.

Diğer yandan sosyal medya kullanımı, alışveriş bağımlılığı ve uyuşturucu maddelerin kullanımı gibi alışkanlıklar da beyinde dopamin salınımına sebep oluyor. Fakat bunları yalancı dopamin........

© T24