Karbon fiyatlandırmasından sağlanan gelir ile kırılgan gruplar korunabilir

Diğer

17 Eylül 2024

Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu

Paris Anlaşması'nın ve Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın hedeflerine ulaşabilmek için her yıl daha fazla ülke, karbon fiyatlandırma politikalarını uygulamaya koyuyor. Türkiye'de de bu konuda hazırlıklar devam ediyor; Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) pilot döneminin, hazırlıkların tamamlanmasıyla birlikte başlaması planlanıyor. Ancak düşük karbonlu bir ekonomiye geçişin adil olabilmesi için, karbon fiyatlandırma politikalarının uygulanmasında da kırılgan grupların gözetilmesi büyük önem taşıyor. Bu politikalardan elde edilen gelirlerin, yoksulları koruyacak şekilde kullanılması gerekiyor.

İklim değişikliği; etkili önlemler alınmaması halinde, kırılgan grupların zaten zor olan yaşam koşullarının daha da kötüleşmesine yol açacak bir çoklu kriz. Çalışmalar, dünyanın en yoksul yüzde 50'lik kesiminin, küresel emisyonların yalnızca yüzde 10'undan sorumlu olduğunu gösteriyor. Buna karşın bu gruplar, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine daha fazla maruz kalıyor ve bu etkilerden daha fazla zarar görüyorlar. İklim değişikliğinin ayrıca yoksulluğun süreklilik kazanmasına ve yoksul gruplar içinde yer alan insan sayısının artmasına neden olacağın öngörülüyor.

Türkiye de, içinde bulunduğu coğrafya dolayısıyla, iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkeler arasında yer alıyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 2022 tarihli bir raporunda Türkiye'yi, aşırı hava olaylarına karşı Avrupa'nın en kırılgan ülkesi olarak gösteriyordu. Giderek artması beklenen aşırı hava olayları da yine kırılgan grupları daha fazla etkileyecek. Tam da bu nedenle, karbon fiyatlandırma politikalarının da yoksulları dikkate alarak, refahlarını artıracak şekilde tasarlanması büyük önem taşıyor.

Küresel bir sorun olan iklim değişikliği ile mücadele edebilmek için küresel işbirliği şart. 1992 yılında Rio de Janeiro’da Birleşmiş Milletler (BM) öncülüğünde geliştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçevesi Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) en belirgin özelliği ise ‘ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluk’ ilkesini benimsemiş olması.

Bu ilkeye göre her ülkenin iklim değişikliği ile mücadeleye katılması gerekiyor. Ancak, hakkaniyet ilkesi gereği, sorumluluklar ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor; ülkelerin iklim değişikliği üzerinde ne ölçüde pay sahibi olduklarını, tarihsel sorumluluklarını yansıtıyor.

İklim değişikliği ile mücadele için uluslararası işbirliği oluşturulmaya çalışılan bu ilk zamanlarda iklim adaleti tartışmaları daha çok ülkeler seviyesinde yapılıyordu. Sonraki yıllarda ise bir ülke içindeki farklı grupların durumları da tartışılmaya başlandı.

İklim değişikliği üzerinde her bireyin sorumluluğu var. Ancak her bireyin eşit derecede sorumlu olduğunu söylemek mümkün değil. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu'na (UNICEF) göre dünyanın en zengin yüzde 10'u, iklim değişikliğine sebep olan sera gazı emisyonlarının yüzde 50'sinden sorumlu iken, en fakir yüzde 50'nin sorumluluğu yalnızca yüzde 10. Bununla birlikte yoksul gruplar, iklim değişikliğinin etkilerinden daha fazla zarar görüyorlar.

İklim değişikliğine karşı etkili önlemler alınmazsa, bu krizin, aralarında çocukların ve gençlerin de bulunduğu kırılgan grupları daha çok etkileyeceği tahmin ediliyor. Dünya Bankası verilerine göre, bugün ergenlik çağında bulunan 100 bin kişi, iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle yirmili yaşlarının sonuna doğru ‘yoksul' grup içine dahil olabilir. İklim değişikliği yalnızca yoksulları daha fazla etkilemekle kalmayacak; yoksulluğun süreklilik kazanmasına, derinleşmesine ve yaygınlaşmasına da neden olacak.

Dünyada daha yoksul kesimlerin yaşadığı yerlerde ortaya çıkan gelişmeler, bu öngörüleri doğrular nitelikte. Örneğin dünya nüfusunun yüzde 20'sinden fazlasını besleyen Çin'de, çölleşmenin yıllık maliyeti yaklaşık 65 milyar dolar. Tibet ve Himalayalar'dan doğan nehirler, dünya nüfusunun yüzde 47'sini besliyor. Ne var ki bu bölgelerde küresel ısınma, dünya ortalamasının iki katı kadar gerçekleşiyor. Bu nehirlere kaynak olan buzulların yaklaşık üçte birinin, 2050 yılına kadar yok olacağı tahmin ediliyor.

İklim değişikliğinden en çok etkilenen coğrafyalardan olan Akdeniz Havzası'nda yer alan Türkiye'nin iklim değişikliğine uyum politikaları da oldukça yetersiz. 2022 yılında Türkiye'de 1,030 aşırı hava olayı kaydedildi; bunların yaklaşık yüzde 30'u, şiddetli yağışlardan ve sellerden meydana geliyordu. Aşırı hava olayları her ne kadar tüm grupları etkilese de, yoksulların da aralarında bulunduğu kırılgan grupları daha da fazla etkiliyor.

Düşük karbonlu bir ekonomiye geçerken, bu geçişin adil olabilmesi için kırılgan grupların gözetilmesi gerekiyor. Bu çerçevede karbon fiyatlandırma politikalarının........

© T24