Efsane Cuma rekorları, derinleşen kriz: Tekstilde aşırı üretim çıkmazı |
Diğer
28 Kasım 2025
Efsane Cuma (Black Friday) indirimleri, hem Türkiye’de hem de dünyada, aşırı tüketimi bir üst mertebeye taşıyor. 2024’te yalnızca 24 saat içinde 74,4 milyar dolarlık alışveriş yapıldı. Üstelik harcamalar, yıldan yıla artıyor: Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) yalnızca online alışverişler için yapılan yaklaşık 11 milyar dolarlık harcama, bir önceki seneye kıyasla ’luk bir artış ifade ediyordu. PwC’nin Türkiye’de yaptığı bir araştırmaya katılanların yüzde 87’si, bu sene Efsane Cuma’da alışveriş yapmayı planladığını aktardı. Küresel olarak giysiler, elektroniğin ardından en çok harcamanın yapılan ürün kategorisi olarak öne çıkıyor.
Ne var ki tekstil sektörü yalnızca iklim değişikliğinin önemli sebeplerinden biri değil, aynı zamanda hesap verilebilirliğin olmamasıyla dikkat çekiyor ve halk sağlığı için önemli bir tehdit oluşturuyor. Fashion Revolution Türkiye’nin ‘‘What Fuels Fashion’’ raporundan yola çıkarak değerlendirmelerini paylaşan Prof. Dr. Sedat Gündoğdu, aşırı tüketim değil aşırı üretim krizi ile karşı karşıya olduğumuzu söylüyor: ‘‘Aşırı tüketim tek başına anlamlı değil. Bugün birçok sektörde tüketimin ana sebebi üretim fazlalığı. Varolmayan bir ihtiyaç yaratılıyor ve biz de zaruri hâle gelen bu ihtiyaç üzerinden bir tüketim alışkanlığı geliştiriyoruz.’’
Tekstil ürünlerinin önemli bir kısmının neredeyse hiç kullanılmadan atık haline geldiğine dikkat çeken Gündoğdu, çare olarak öne sürülen geri dönüşümün hem mevcut sorunu çözemediğini hem de yeni sorunlar ürettiğini vurguluyor. Geri dönüşüm sürecinin plastiğin kalitesini düşürdüğünü anlatan Gündoğdu, bu nedenle son ürünün çok çabuk bozulduğunu ve 2,3 kata kadar daha fazla mikroplastik salımına neden olduğunu aktarıyor. Ayrıca hormon bozucu ve kanserojen kimyasallar içeren bu ürünler, cildimizle temas ettiğinde önemli sağlık sorunlarına sebep olabiliyor. Eylül ayında yayınlanan The Lancet Sağlık ve Plastikler Geri Sayım raporu, plastik tüketimine bağlı sağlık maliyetlerini 1,5 trilyon dolar olarak hesaplıyor.
Gündoğdu’ya göre bu önemli sorunun daha da büyük bir problemin bir parçası olduğunu görmeli ve çözmeye küçük adımlarla başlamalıyız: Tek kullanımlık plastikleri yasaklamak veya çocuk tekstilinde kullanılacak malzemelere kısıtlar getirmek, iyi birer ilk adım olabilir. Sorunun farkındalık artırarak ve gönüllülük üzerinden çözülemeyeceğini öne süren Gündoğdu, sistemsel sorunların ancak düzenlemeler ve yasaklarla çözülebileceğini vurguluyor. Yapılan bilimsel çalışmalar ve yayımlanan raporların da karar vericiler üzerinde bu baskıyı kurmak için kullanılması gerekiyor: ‘‘Tüketiciler, bu tür raporları bir kullanım kılavuzu olarak görmemeli. Bunlar ‘‘hangi markayı kullanayım, hangisini kullanmayayım’’ rehberi değil, sistemsel bir sorun olduğunu ortaya koyan ve sistemsel çözüm çağrısı yapan çalışmalar. Dolayısıyla bunları bir kullanım rehberi olarak okumak yerine, bu raporları temel alıp kamuoyu baskısı oluşturmalı ve talepte bulunmalı. Firmaları hesap vermeye zorlayacak mekanizmaları devreye sokmak için bir rehber olarak algılamak gerekiyor.’’
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi-Mercator 2025/2026 araştırıcısı ve Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Gündoğdu’nun konuyla ilgili değerlendirmelerini aşağıda paylaşıyoruz:
Fashion Revolution raporunun en çarpıcı bulgularından biri, tekstil sektöründe hesap verilebilirliğin sıfır olduğunu ortaya koyması. Hesap verilebilirlik ile ilgili herhangi bir planı olmayan, bunu dert etmeyen firma sayısının çok yüksek olduğunu görüyoruz.
Tekstil, insanın hayatında en fazla temas ettiği ürünlerin üretildiği bir sektör. Bebekler, çocuklar, yaşlılar, hastalar, herkes tekstil ürünlerine temas ediyor. Beşikten mezara diyebiliriz - kefen bile tekstil ürünü. Hayatımızda bu kadar ciddi yer tutan, insanla ve çevreyle bu kadar ilgili bir sektörde şeffaflığın, hesap verilebilirliğin bu kadar düşük olması, kaygı uyandırıcı.
Bu konuda hazırlanan raporların büyük çoğunluğu aynı sonuçlara ulaşıyor: Hesap verilebilirlik yok, çevre sorumluluğu yok, varsa da çok düşük. Bu konularda mevcut yasaların da bağlayıcılığı da yok. Tüm bunlar, sistemsel bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Burada tüketici-yasa yapıcı meselesini iyi değerlendirmek lazım. Tüketiciler, bu tür raporları bir kullanım kılavuzu olarak görmemeli. Bunlar ‘‘hangi markayı kullanayım, hangisini kullanmayayım’’ rehberi değil, sistemsel bir sorun olduğunu ortaya koyan ve sistemsel çözüm çağrısı yapan çalışmalar. Bir sorunu tespit ediyor ve yarattığı ya da yaratma potansiyeli taşıdığı etkileri anlatıyorlar. Dolayısıyla bunları bir kullanım rehberi olarak okumak yerine, bu raporları temel alıp kamuoyu baskısı oluşturmalı ve talepte bulunmalı. Firmaları hesap vermeye zorlayacak mekanizmaları devreye sokmak için bir rehber olarak algılamak gerekiyor.
Örneğin bizim plastik kirliliğiyle ilgili yaptığımız çalışmaların sonucunda en çok aldığımız soru, ‘‘hangi marka?’’ oluyor. İnsanlar, ortadaki sorunun vehameti veya meselenin sistemselliği üzerine kafa yormak yerine, örneğin hangi tuz markasının en güvenilir olduğunu bilmek istiyor. Veya konserve balıklar üzerine çalışma yaptığımızda, ‘‘Hangi konserve balığı markasını tüketelim?’’ diye soruyorlar.
Fakat gıda ürünleriyle yaptığımız bütün çalışmalarda plastik kirliliğini görüyoruz. Bu kadar mikroplastiğin bu ürünlerin içerisinde ne işi var? Bunun kaynağı nedir? Aslında bunu sorgulamak gerekiyor.
Tekstil ürünleri birkaç bileşenden oluşuyor. Birincisi, yapımda kullanılan ana malzeme yani iplik, kumaş, bunların üretildiği fiberler, fiberlerin üretildiği polimerler. Bir diğeri de bunlara şekil ve renk vermek üzere kullanılan kimyasallar. Bunları birbirine bağlamak için de yaka, kol, bileklik gibi farklı parçalar var. Bunların bir kısmı ya da tamamı plastik veya petrokimya türevli olabilir. Biz bunlara polikoton diyoruz, farklı malzemenin bir arada kullanıldığı gruplar.
Ama burada en önemlisi şu: Bir tekstil ham maddesini, giyilebilir bir tekstil malzemesine dönüştürebilmek için inanılmaz bir kimyasal muamele yapmanız lazım. Tekstil ürünleri rengarenk, her sezonun farklı renkleri var. Bu konuda ‘‘RiverBlue’’ adında bir belgesel yapılmıştı ve belgeselin sonuna doğru, bir Asya ülkesinde, nehir kenarında bir uzmanla konuşuyorlardı. Uzman nehri göstererek, ‘‘Bu nehrin aktığı renk, bir sonraki sezonun moda renginin göstergesidir,’’ diyordu. Bunu unutmamak lazım: Giydiğimiz eşyalara rengini veren şey, bir kimyasal.
Çok eskiden, tekstilde doğal malzemelerin yaygın olduğu dönemlerde, bunlar daha çok doğal kaynaklardan elde ediliyordu. Ancak bugün karşı karşıya olduğumuz aşırı üretim, doğal kaynakların bu talebi karşılama ihtimalini ortadan kaldırdı.
Tekstil üretimi çok fazla ve tekstil deyince aklınıza sadece giydikleriniz gelmesin:........