Kalbimizin mevsimleri

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

30 Kasım 2025

Çocukluğumuzda, yazları dedemlerin köyüne giderdik. Güney Marmara'da, Erdek ve Avşa'ya uzaktan bakan bir tepede, tarlalar, bağlar ve bahçelerle çevrili bir köydü. Dedemle anneannemin yaşadığı ev geleneksel muhacir eviydi. Girişte "hayat" denilen geniş, uzun bir hol ve ona açılan tek tek odalar vardı. En dipteki oda büyülü bir yerdi biz çocuklar için. Meyveler ve onların kurutulmuşları saklanırdı orada. Tavandan sarkan meyve hevenkleri odaya olağanüstü güzel bir koku verir, rengârenk görünümleri göz alırdı. Meyveler, evin hemen yanındaki bağdandı. Üzüm, kayısı, kavun, karpuz, armut, elma, erik, kiraz, vişne, iğde, dut ve daha birçok meyve. Her biri mevsiminde birbirini izleyerek, sırayla olgunlaşırdı. Kavun ve karpuz zamanı, toprakta uzayıp giden dalların ve geniş yaprakların arasından birini seçip koparmak, asma kütüklerinde yaprakların arasına saklanmış üzüm salkımlarını bulup kesmek ve sepete doldurmak, dut ağacının dallarını silkeleyerek parmak kalınlığındaki kara dutları aşağıda birkaç kişinin tuttuğu çarşafa toplayıp yemek bir şölene dönüşürdü. Kışınsa o odadan yoğun kokular içinden gelirdi kurutulmuş elmalar, erikler, armutlar. Bağla daha çok anneannem ilgilenir, bakımını o yapardı. Her kış sonu asma kütüklerini okşar gibi budar, ağaçlardan meyve koparırken onları incitmekten çekinir gibi dalları usulca eğerdi.

Bir kış günü anneannem öldü. O yıl, güzelim bağda hiçbir ağaç çiçek açmadı, hiç meyve olmadı. Hepimiz şaşkındık. Dedem, çakır gözleri sulanarak "Bağ, küstü" dedi. Köylüler duyduklarına inanamamışlardı. Her zaman gıptayla izledikleri, her ziyaretlerinde sepetleri dolu döndükleri bağa gelip gelip bakıyorlar ve başlarını sallayarak "Allah'ın hikmetinden sual olunmaz" deyip gidiyorlardı. Ertesi yıl da pek meyve olmadı. Ne kadar bakımı yapılsa da bağ eski verimliliğine dönmedi ve yıldan yıla kuruyup gitti, her yeri ot bürüdü, içine girilmez oldu.

Bağın gözümüzün önünde kuruyup gittiği yıllarda, bunun ne anlama geldiğini bilecek yaşta değildim. Sadece artık o tatlı, mor üzümleri, lezzetli kara dutları, küçük ama sulu karpuzları yiyemeyeceğimiz için üzülmüştüm. Aradan yıllar geçip de hayatla kurduğumuz bağın bambaşka ufukları olduğunu kavramaya başladıkça fark ettim ki bu dünyada sahip olduğumuz şeylere sadece "bu bana ait" hissiyle bakmak yetmiyor, çok özel ve dikkatli bir ilişki kurmak gerekiyormuş. Özen göstermek gerekiyormuş.

Bunun insan ilişkilerinde de geçerli olduğunu, "o nasılsa benimdir" demenin yetmeyeceğini anlamak içinse, hayatın karmaşık yanlarını ve başka başka insanları tanımak, bu dünyada epey zaman geçirmek gerekiyormuş. Tıpkı dalı incinmesin diye elmayı koparırken gösterilen dikkat gibi, hep verimli kalsın diye ağaçlara bakım yapmak gibi, insan için de kalbi kırılmasın diye dikkatli adımlar atmak gerekiyormuş. Bu arkadaşlıkta, dostlukta da yoldaşlıkta da ve hatta özellikle aşkta da böyle.........

© T24