Yapımcı Nisan Ceren Özerten: İzlemek bir dikkat kriterine dönüştü

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

28 Aralık 2025

Nisan Ceren Özerten (Fotoğraflar: Elif Çiftçi)

Yazılı podcast, episode 2

Konu: Tiyatro

Konuk: Tiyatro yapımcısı Nisan Ceren Özerten

Heybesinde bu kadar çok hikaye olan biri ile ne konuşsanız eksik kalıyor. Nisan Ceren’in 20 yıllık yapımcılık kariyeri boyunca yaşadığı birbirinden eğlenceli, zorlu deneyim vardır eminim. Gönül isterdi ki hepsini tek tek konuşalım ama bu ancak uzun, keyifli, öğretici bir kitap olurdu ve bu kitabı bir gün okumayı çok isterim! Biz, çerçeveyi tiyatroda ve yapımcılıkta tuttuk. Üçüncü sezonunun çekimleri tamamlanan 10 Bin Adım’dan Alice’te neden Serenay Sarıkaya’nın oynadığına uzanan bir sohbet oldu bu.

İsmini gördüğümde “Bu iş kesin iyidir” dediğim yapımcılardan Nisan Ceren Özerten şu aralar 2026’nın en çok konuşulacak işlerinden Beyaz Tavşan, Kırmızı Tavşan’ın da yapımcısı ve bu günlerde oyunun hazırlıklarının heyecanı içinde. Doğrusu çok merak ettiğim bu oyun için, bu sohbet sonrasında daha da çok heyecanlandım.

Hangi oyuncuların performanslarını izleyeceğime karar vermek ÇOK zor oldu. Siz karar verebildiniz mi? Henüz incelemediyseniz, 12 Ocak’tan 27 Şubat’a kadar sadece 40 kez sahnelenecek oyunla ilgili bilgiler ve biletler burada.

Oyunun detayları ise sohbetimizde. Perde açılsın!

- Neler yapıyorsun bu aralar?

Aydınlık Evler oyunumuz devam ediyor. Bir çocuk oyunu yaptık geçen sezon. Emin Alper ile yaptığımız Öteki oyunu var. Dünyada Karşılaşmış Gibi bir ara halinde şu anda. Bakalım neler olacak… Şimdi bu sezonda yeni bir oyun yaptık, Fora. İstanbul Tiyatro Festivali'nde prömiyerini yaptı. Bir de On Bin Adım dizisinin üçüncü sezonunu çektik. Bu sefer Binnur Kayalı bir sezon bekliyor bizi. Çok heyecan verici, çok tatlı. Bir de şimdi Ocak ayı için enteresan bir proje hazırlıyoruz: Beyaz Tavşan, Kırmızı Tavşan.

- Hepsi tek tek hepsini sormak istiyorum ama sanırım şu ara herkesin en çok merak ettiği iş Beyaz Tavşan, Kırmızı Tavşan. Ondan başlayalım mı?

Tek bir metin ve 40 oyuncu var. Her bir oyuncu bir kere oynuyor oyunu. Tek kişilik bir oyun yani. 40 farklı akşam, 40 farklı oyuncu ama hep aynı metin. Alamet-i farikası da şu, oyuncu sahneye çıktığında kapalı bir zarfın içinde, oyun metnini veriyoruz. Önceden metni görmüyor. Yani hazırlık yok, prova yok, yönetmen yok. Metni alıyor ve seyirciyle aynı anda metinle karşılaşıyor ve oyunu o anda yaratıyor.

- Çok merak uyandırıcı!

Oyun içinde oyun gibi. İranlı yazar Nassim Soleimanpour’un oyunu. 2011'de Edinburgh Fringe'de prömiyer yaptı. Nassim’in o dönemde seyahat yasağı varmış. “Ben bir yere gidemiyorum ama bir şey yazayım ve dünyayı gezsin” demiş ve Beyaz Tavşan, Kırmızı Tavşan, bugüne dek 25 farklı dilde, 30 farklı ülkede, 1000'e yakın temsille sahnelendi. Geçen sene Londra’daydı. Oyunculardan Devrim Yakut “Oyuncuların hayatında çentik gibi bir proje bu” dedi ve gerçekten öyle. Çok heyecanlıyız.

- İzleyici için 40 oyuncu arasında karar vermek zor olacak, şahsen en az beş kişiyi izlemek istiyorum!

Evet seyirci için seçimi çok zor bir iş. Bu yüzden kombine bilet yapmayı da düşündük ama olmadı.

- Senin açından nasıl bir deneyim bu oyun?

Hakikaten beni çok heyecanlandırıyor. Bir oyun yapmanın ötesinde, bir tiyatro etkinliği, bir tiyatro tecrübesi gibi bir iş. “Deneyim” kelimesinin içi boşaldı ama bu oyun o kelimenin karşılığı. Çünkü hiçbirimiz oyunlarda ne olacağını bilmiyoruz ve her akşam aynı bilinmezlikle perde açılacak. Her akşam farklı oyuncu, farklı seyirci ama aynı metin. Bizi uçuran bir iş.

- Oyunu, biraz ruhuna da uyacak şekilde Ermenice, Rumca, Kürtçe gibi ülkenin azınlık dillerinde de sergilemeyi düşündünüz mü?

Ne güzel olurmuş, düşünmedik. Müthiş bir fikir. Belki ileride. Şu an nasıl ilerleyeceğini bilemiyoruz. 2011’den bu yana, yani 15 senedir metnin gizliliği korunarak bütün dünyada oynanıyor. Yani olabildiğince saklanmış oyun. Bizim oyuncularımızın hiçbiri kendinden önceki oyuncuyu izlemeyecek. Öyle tatlı kuralları var. Bu şartlar içinde, aynı ülkede farklı diller ve kültürlerle sergilenmesi Nassim’in de çok hoşuna gider eminim ama çalışır mı, o gizlilik ne kadar korunur bilemiyorum. Her ülkede en fazla 60 temsile hak tanınıyor. Ben de çok sünsün istemedim açıkçası. O yüzden 40 temsille, 4 ayda tamamlayalım dedik. Ama sonra acayip bir ilgi olur, 20 temsil daha ekleyebiliriz.

- O kadar gözlerin parlayarak anlatıyorsun ki, heyecanın hemen anlaşılıyor. Genel olarak bir projenin seni heyecanlandırması için ne gerekli?

Klişe bir cevap olacak ama iyiyse heyecanlandırıyor. Oradaki potansiyeli görmek bir yapımcının vazifesi mutlaka ama oradaki kokuyu almak, “buradan iyi bir şey çıkar” demek… Tabii ki her zaman bunu başaramayabiliyorsunuz ama orada bir şey varsa heyecanlanıyorsun. Bazen de Beyaz Tavşan, Kırmızı Tavşan gibi, farklı bir şey yapmanın heyecanı da olabiliyor. Riskli çünkü. Bu beni korkutan bir şeydi mesela. Bazen sırf konsept güzel görünüyor ama içi bomboş oluyor. Bu öyle değil mesela. Farklı bir şey yapalım ama onun da içi dolu olsun, o manayi, hikaye anlatıcılığını doğru aktarabilen bir iş olsun.

- Oyun ya da iş ortaya çıktıktan sonra yorumlarla ilgili endişelenir oluyor mu?

Benim en korktuğum şey bir yaptığım şeyle ilgili, özellikle oyunlarla ilgili “Bunu neden yapmışlar diye, ne gerek varmış” şeklindeki yorumlar. Birinin sevmemesi, nefret etmesi, eleştirmesi bile ona dair bir kıymet, bir zaman demek. Ama anlamsız bir şey yapmak en korktuğum, en kaçındığım ve her seferinde o amatör ruhla ama profesyonelce “Buradan ne çıkar, bunu kurtarayım mı, bunu en iyi noktaya ya da olması gereken yere nasıl getiririm” şeklinde yaklaşıyorum. Bir de tabii ki kendimi yazar, yönetmen, hikaye anlatıcılığı anlamında bir sürü işle güzel ortaya koymuş insanlarla çalışma fırsatı buldum. Başta Berkun Oya. 20 sene oldu artık. O deneyimle de güçlü ve zayıf projeleri birbirinden ayırabiliyorsun. Ama ben kendi heyecanlanmadığım bir şeyi yapamıyorum. Amatörlük dediğim şey de o. İçerisinde olacağım, sonuna kadar götüreceğim ve realize edeceğim projeyi. Çünkü ben bir realizatörüm. Yani bir fikri mükemmele yakın, mükemmeli hedefleyerek şekilde realize etmek benim görevim.

- O görev ilk perde kapandıktan sonra mı bitiyor?

Hiç bitmiyor. Yazar, yönetmen daha şanslı. Yapımcının ve yapım ekibinin de çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Hele günümüz koşullarında, durumlarında, bizim görevimiz hiç bitmiyor. Çünkü hem çok fazla güzelliği barındırırken aynı zamanda da çok fazla sorunu da barındırıyor. İnsana dair canlı ve zamana yayılan bir iş yaptığımız için provası yapılıyor, başlıyor, seyirciyle buluşuyor. Ondan sonra da bizim işimizin başka bir tarafına başlıyoruz. Orada da problem çözmek, yeni şeyler aramak devreye giriyor.

- Uzun zamandır tiyatroda en çok konuşulan konulardan biri bilet fiyatları diğeri ise televizyon dizisi oyuncularının tiyatroda olması… İzleyicinin televizyonda görmeye alışık olduğu kişilerin sahnede olması artık oyuncu açısından prestij ama izleyici açısından artıları eksileri çok tartışılır gibi… Sen ne düşünüyorsun bu konuda?

Burada bir kavram karmaşası olduğunu düşünüyorum. Kişisel bir yerden cevaplayacağım. Dünyada da hani bir Juliette Binoche'u, Isabelle Huppert’i, Clive Owen’ı Jude Law'u sahnede izlemek çok ciddi tiyatroya gitme sebebi. Çok büyük isimler… Ama aynı zamanda tiyatro geçmişleri olan oyuncular. Şimdi bu inanılmaz bir zevk ve merak unsurudur. Bizde de böyle bir denklemde çalıştığında harika bir şey çıkıyor ortaya. Bizde de böyle isimler var çünkü. Onları kanlı canlı bir performansta izlemek,........

© T24