menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Oyuncu Sezin Akbaşoğulları: Ülkemizde en ağır suç düşünmek, sesimiz kısılıyor!

16 1
14.12.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

14 Aralık 2025

Fotoğraflar: Fatih Metin Demirkol / Spesific Team

Konu: Ses

Konuk: Sezin Akbaşoğulları

Pandeminin bilinmezliği içinde canımız ciğerimiz BantMag’ın harika işlerinden biri, podcastleriydi. İlk o zaman fark etmiştim Sezin Akbaşoğulları’nın sesini. Güzelliği, gülüşü, gözleri, başka bir zamandan gelmiş gibi havası ve oyunculuğu yıllardır hayran olduğum özellikleriydi ama sesi ile karşılaşmam onun hakkında daha farklı kapılar açtı aklımda. Her filmi Türkiye’de çekilse, Scarlett Johansson yerine onun sesi olmalıydı mesela. Ya da duymayı istemediğim haberleri keşke hep onun sesinden alsam!

O yüzden geçen aylarda Podbee’nin “Derinden Sesler” işini duyunca hemen dinlemeye başladım. Kadro Sezin’le kalsa iyi. Yazarı Özge Satman B. Çok sevgili Ozan Açıktan yönetiyor bu “podcast dizisini” (Neden podcast tiyatrosu değil de dizisi denmiş diye çok düşündüm, cevap bulamadım). Serkan Keskin seslendirenler arasında ki ne yapsa izler, ne söylese dinleriz. Eh, Cem Yiğit Üzümoğlu var, onun sesi de saatlerce dinlenir şimdi, kimse kusura bakmasın. Onur Ünsal da var, o da ayrı cevher. Ecem Uzun kısa bir rolle ve yine küçük rollerle Ali Seçkiner Alıcı ve Cem Özener oynuyor bu gerilim hikayesinde. İyi ki dinlemeye başlamışım dedim son bölüme gelince ve neden bu tarz daha fazla iş olmadığını sorguladım.

Sonra fark ettim ki Sezin Akbaşoğulları’nın çoğu işi insana bu soruyu sorduruyor “Neden daha fazla böyle iş yok”? Belki de iyi ki yok. Bu sayede onun ve işlerinin kıymetini daha iyi bilebiliyoruz!

- Çevrende nasıl sesler var şu ara?

Şehrin göbeğinde oturan bir insanım, inşaat sesi sıklıkla duyuyorum, trafik sesi çok fazla var. Seninle Tokyo'yu konuşuyorduk ya… Ne kadar farklı değil mi orada bu ses durumu? Bu bir kültür mü acaba nedir? O kadar kalabalık bir şehir olmasına rağmen, o hıza rağmen nasıl bir sessizlik var metrolarda falan... Kalabalıksa aynı derecede kalabalık, daha az nüfus var ve o yüzden daha sessiz gibi bir durum değil yani. Bu bir kültür, bir davranış şekli, bir saygı meselesi.

- Evet, saygı meselesi. Metroda falan deyince sen aklıma geldi… Şu ara inşaat korna, sesleri dışında beni en çok sinirlendiren kamusal alanda, mağazalarda, metrolarda, restoranlarda hoparlörde telefonla konuşanlar… Yahu biz senin konuşmanı duymak zorunda mıyız? Hadi telefonda konuşuyorsun da hem bağıra bağıra hem de karşı tarafın bağırmasına da maruz bırakıyorsun herkesi. Ve bu çok çirkince normalleşmiş halde. Herkes hoparlörde videolu konuşuyor… Her yerde her çeşit, her renk kulaklık bulunabilirken…

Gerçekten çok ilginç… Niye yaptığın konuşmayı herkes duysun istiyorsun? Dinleme demekle olmuyor çünkü duyuyorsun ister istemez. Yani ne yapabilirim kulaklarım duyuyor! Neyse ki artık yeni kulaklıkların çevredeki sesleri engelleme özelliği var.

- Evet ama ben sabit bir alanda durmuyorsam, yolda, ulaşım aracındaysam biraz korkuyorum gürültü engelleme modundan. Biraz paranoya ama her an bir şey olacak, arkadan biri yaklaşacak ve duyamayacağım gibi bir tedirginliğim oluyor.

Öyle mi? Ben bayılıyorum o hisse.

- Peki bunca gürültünün içinde sen kendi sesini duymayı başarıyorsun?

Meditasyon. Bazen kötü dönemlerimde, kafam karışık olduğu zamanlarda bastıramadığım bir sesler dünyası oluyor kafamda. Bunun artık beni yönlendirmeye, psikolojimi etkilemeye başladığımı fark ettiğimde meditasyon yapmaya başladım. Şimdi düzenli meditasyon yapıyorum, her sabah on dakika bile inanılmaz bir şekilde değiştiriyor. Aplikasyon kullanıyorum. Spiritüel değil ama teknik anlatımlı meditasyonu seviyorum. Kullandığım aplikasyon da öyle bir aplikasyon. Bayağı faydasını görüyorum, tavsiye ederim herkese.

- Deneyeceğim kesinlikle. Sezin aynı dönemde hem tiyatro hem dizi hem sinema yapıyorsun. Bu kadar çok karakterin sesini karıştırmamayı nasıl başarıyorsun?

Karakter ortaya çıkana kadar, provalarda karışabiliyor ama ortaya çıktıktan sonra tamamlanıyor ve beyninde yerini alıyor. Bir kutu gibi düşün her birini. Beyninde duruyor o zaten ve sırası gelince ortaya böyle “zınk” diye çıkıyor, işi bitince de “tak” yerine koyuyorsun gibi. Bir düğmeye basmak gibi. Basıyorsun, çıkıyor. Yani bir kafa karışıklığı yaşamıyor insan. Ne güzel anlattım değil mi? Ama iki oyunun provasını aynı anda yapamam. Belki yapabilen vardır ama ben yapamam.

- Peki bir karakterin sesini bulmaya çalışırken, nasıl yöntemlerle çalışıyorsun?

Karakterin sesi nasıl olmalı diye düşünmüyorum. Yani özel bir durum yoksa tabii. Nasılların değil de nedenlerin peşine düşüyorum. O rolle ilgili hayal kurmaya, içinde bulunduğu şartları düşünmeye başladığında kendiliğinden bir şeyler ortaya çıkmaya başlıyor. Bir yandan dikkatle bu ortaya çıkanları gözlemliyorum. Prova sürecinde ya da film ise söz konusu çalışma alanı, sette, zihinini ve bedenini rahat ve araştırmaya açık tutmak önemli. İzin veriyorum, bir şeylerin ortaya çıkmasına diyeyim o prova sürecinde. Yavaş yavaş beliriyor. Karakterin yürüyüşü gibi, el-kol hareketi gibi ses de öyle bir şey. Biraz da hislerini takip ediyorsun. Bir de doğru yönlendiren bir yönetmen varsa, seçenek sunabileceğin ya da yaptığın çalışmayı derinleştirmene........

© T24