Konstantinopolis'ten "Gülen Su"ya Delâl Arya: Çocukların buz gibi bir dalgayla ıslandıklarında kahkahalar atmaları bana umut veriyor

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

21 Aralık 2025

Delâl Arya

Çocuk kitapları okumanın sağaltıcı bir yanı var. Yeniden çocuk olabilmenin büyülü yolu çocuk kitapları. Özellikle de iyi bir hayalgücünün, iyi bir kalemin ürünüyse o kitap, resmen başka bir dünyaya açılan bir portala dönüşür, yaşınız kaç olursa olsun. Delâl Arya’nın kitaplarında ise bambaşka bir şey var. Hem o zaman portalı, hem macera hem de çok iyi tanıdığımız yerlerin hiç düşünmediğimiz büyülerle dolu halleri.

Arkeolog kimliği ile tarihi, mimariyi, yazar kimliği ile hayal gücünü ve macerayı birlikte yolculuklara çıkartan Delâl Arya’nın yeni kitabı “Kuzey Kıyısı Gizemleri” raflarda yerini aldı. Bu vesileyle, tüm kitaplarını çok sevdiğimiz yazarın dünyanın soğuk ve gizemli bir noktasındaki, Minnesota’daki yaşamına, romanlarını yazdığı masasına, ikiz çocuklarıyla eğlendiği gölüne konuk olduk. Bu sohbeti okurken dikkatli olun! Onun anlatımı öyle canlı ki; her an kendinizi Minnesota’ya tek yön bilet alırken bulabilirsiniz!

- Kuzeyde nasıl gizemler var?

Kuzey Kıyısı Gizemleri’nin geçtiği Superior Gölü ve kuzeyine doğru uzanan kıyılar, tütsü kokulu, dondurucu soğuk ve sis düdüklerinin yankılandığı yerlerdir. Yük gemileri gölün yüzeyini kaplamış buz kütlelerini yara yara ilerler, deniz fenerlerinin ışıkları karanlık suların üzerinde titreşir ve şelaleler donarak azametli birer kış şatosu görünümüne bürünür. Bu kıyıların gölden yükselen dumanlar, bahçelerde dolaşan geyikler, odun ateşleri, gaz lambaları, kar fırtınalarıyla halihazırda çocuk kitaplarına konu olsun diye yaratılmış bir hali vardır.

Kitabımda yazdıklarımın dışında ufak bir bilgi vermek gerekirse; Superior Gölü, Kanada ve Amerika’nın Minnesota eyaleti sınırında yer alıyor. Büyük Göller’in en büyüğü ve en kuzeyde olanı. Ama rakamların ötesinde o, kitabımın baş kahramanı (ve belki de bu dünyanın baş kahramanlarından biri) etrafında yaşayan insanlar için bir yaşam kaynağı, dünyanın ilk günlerinden beri tarihi kaydeden bir varlık.

Bölgenin yerlileri olan Ojibwe halkı ona “Büyük Su” anlamına gelen Gitçigami diyor. Onlar için bu devasa su kütlesi, hayatın özü. Yüzyıllardır balıklarıyla, çevresindeki yabani pirinç tarlalarıyla, av hayvanlarıyla onları besliyor; koruyor, seviyor, geçmişi hatırlatıyor. Gitçigami bir anne. Etrafında yaşayanların hem karnını hem ruhunu doyuran, kim olduklarını onlara fısıldayan bir canlı.

Daha önce bir coğrafyayla böyle bir bağ kurulduğunu görmemiştim. Bir insanın kendini, yaşadığı büyük suyun bir parçası olarak hissetmesi; onunla konuşması, kışın kıyıları buz tuttuğunda kızgın kömürlerle üzerinde yürüyüp balıkları çağırması, yazın kanolarla kıyılarında dolaşıp yabani pirinç toplaması, suyun içindeki midyelerin atalarının ruhları olduğuna inanması… Bunlar bana hep mitlerde karşılaşacağımız türden sahneler gibi gelirdi. Ama Gitçigami, Ojibwe’ler için hâlâ yaşayan bir gelenek, doğayla kurdukları ilişkinin özü. Bizse marketlerin soğuk dolaplarında poşetlenmiş yiyecekler arasında, bu bağı çoktan kaybettik.

Superior’un kayalıkları yaklaşık 1 trilyon yıl önce, dünyanın oluşumuyla birlikte meydana gelmiş. Bir zamanlar Kuzey Amerika kıtası tam bu noktada ikiye ayrılacakken duraksayıvermiş. Aradaki su tabakası ise okyanusa dönüşecekken göl olarak kalmış. Her yer 1 trilyon önce oluşmuş kırıklarla dolu. O kayaçlara dokunduğunuzda, neredeyse gezegenin kalp atışlarını hissediyorsunuz. Ama Superior/Gitçigami yalnızca doğanın değil, Amerika Birleşik Devletleri’nin yükselişinin de sessiz tanığı. Endüstri devrimiyle birlikte demir cevheri, kömür ve tahıl taşıyan gemiler bu gölde seferlere başlamış; bugüne kadar da dünya ekonominin ve ulaşımın can damarı olmayı sürdürmüş.

- Bu kitapta bizi neler bekliyor?

Kuzey Kıyısı Gizemleri dünyanın en soğuk yerlerinden biri olan büyük Superior Gölü’nün kıyısında geçiyor. Radyo yayını yapan Ani adındaki bir kız çocuğu, limana giren büyük göl gemileri, deniz fenerleri ve kutup fırtınalarıyla alakalı bir kitap bu. Kitap Buz Devri’nden kalma sırlar, şamanik büyüler eşliğinde Ani ve arkadaşlarının ekosistemi tehdit eden bir biyoteknoloji şirketine karşı durma çabalarını anlatıyor.

Ani, kitabın başında buz kalıplarının arasında sörf yapmayı seven uçuk kaçık babası ve Eskimo köpeğiyle birlikte Duluth’ta A şeklinde bir kulübede yaşıyor. Duluth büyük demir ocaklarının olduğu bir maden şehri olarak kurulmuş. Devasa göl gemilerinin girip çıktığı bir limanı, 1900’ler için teknoloji harikası sayılabilecek iner kalkar bir köprüsü var. Fakat zamanla madenler kapanmış ve gemiler hala limana girip çıksa da şehir köhnemiş. Bir gün deniz fenerinde karşılaştığı esrarengiz bir çocuk ona Buz Devri’nden kalma kemik bir düdük veriyor. O günden sonra her şey değişiyor. Önce bir kutup fırtınası tüm şehri ele geçiriyor ve gölü kirleten bir biyoteknoloji firmasını protesto eden halk kasabalardan birinde mahsur kalıyor. Şehri ve mahsur kalanları kurtarmak, gölü kirletenlere karşı koymak ve kemik düdüğün sırrını çözmek de Ani ve arkadaşlarına kalıyor.

Soğuğun insanı rahatlatan bir tarafı var. Yanında battaniyeleri, kalın kazakları, çayları ve kitaplarıyla birlikte geliyor. Kuzey Kıyısı Gizemleri en çok bunu vaat ediyor: Bu, soğuk bir akşamda battaniyenin altına girip okuyacağınız türde bir kitap. Size o zevki vermeyi garanti eden bir macera.

- Dünyaya dair senin merak ettiğin hep ilgini çeken gizemler neler?

Eskiye ait gizemleri hayal etmek benim için nefes almak gibi. Unutulmuş kelimeler, uzun zaman öncesinden kalma objeler, fosilleşmiş ormanlar, mağara duvarlarına çizilmiş ilk insanların resimleri, üzerine semboller kazınmış deniz kabukları… Bunların hepsi bana sanki içlerinde başka bir şey, bir hikâye, bir sır, belki de bir güç saklıyormuş gibi gelir. Onlara dokunduğumda bunu hissedebileceğime, dikkatle dinlersem daha önce kimsenin duymadığı bir sesi duyabileceğime inanırım.

Küçükken babam bana, çocukluğunun geçtiği köyün yakınlarındaki bir höyükte bulduğu, ortası delik bir taş vermişti. Muhtemelen binlerce yıl önce insanların yün eğirmek için kullandıkları bir ağırşaktı. Bir gün beni üzeri çimlerle kaplı bir gölün kıyısına götürmüş, suyun altına inen eski taş merdivenleri göstermişti. Orada yaşayanlar, geceleri gölün dibinden kanatlı bir atın yükseldiğini anlatırlardı. Muhtemelen eskiye ve bilinmeyene duyduğum merak, o an başlamıştı. O merdivenli gölün kıyısında elimdeki ortası delik taşla.

O yüzden kitaplarımda hep bu duygunun peşinden gidiyorum. Fosiller (Pera Günlükleri’ndeki Lusin’in üç başlı yılan fosili gibi) ya da Büyükada’daki ahşap yetimhane gibi unutulmuş yapılar… Taş Devri’nden kalma yemek tarifleri, Kapalıçarşı’nın derinliklerinde birkaç kişinin bildiği eski bir dükkân, rüyaların içinde gizlenen mavi lambalı bir otel, Homeros’un dizelerinin arasında saklı kadim sırlar… Ve son kitabım Kuzey Kıyısı Gizemleri’nde doğayı koruyan mamutlar ve doğayla iletişim kurmaya yarayan kemikten şaman düdükleri. Tüm bu hikâyelerde geçmişle bugün, gerçeklikle hayal iç içe geçiyor. Hepsi bir şekilde........

© T24