menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dünden Bugüne ‘Al İşte İstanbul’ (3): Bir kahveye oturup, çay içip, pide yemeye cesaret edememek

21 28
previous day

Diğer

Konuk Yazar

24 Aralık 2025

Fotoğraflar: Mustafa Çakırtaş

Bozdoğan Kemerini sağımıza alıp Fatih’e doğru yürümeye başlıyoruz. Darüşşafaka Lisesi’nin Fatih’te olduğu yıllarda burada okuduğumuzdan bölgeye aşinayız. Kemerin dibinde ilerlerken, bir ara kafamı yukarı kaldırıyorum ve şaşırıyorum; Bizans döneminden kalma su künkleri, zamanla dökülen taşlar sayesinde ortaya çıkmış. Yaklaşık 1600 yıllık bu yapının hala ayakta olması gerçekten insanı büyülüyor.

Kemer’den Fatih istikametine doğru yürüyerek caminin arka kapısına ulaşıyoruz. Bu güzergahı Çetin Altan şöyle anlatıyor:

“… Sokak araları çocuk kümeleriyle doluydu... Zevksiz ve plansız bir betonlaşma, çarpık cupuk ahşap evler ve molozlu arsa aralıklarıyla birlikte büsbütün çirkin, garip bir zıtlaşma yaratyordu. Kendi kendime: Kalkınmanın çirkiniyle, çirkinin kalkınması işte ancak bu kadar olur, dedim.”

Çetin Altan’ın anlattığı dönemden bugüne, ahalisi değişmeyen yerlerden biri de Fatih Camii’nin avlusu. Cuma günü öğlen saati olduğundan cami avlusu oldukça kalabalık. Çetin Altan’ın da tarif ettiği gibi yeşil ve siyah sarıklı, cüppeli erkekler, çarşafa bürünmüş kadınlar avluyu doldurmuş. Ancak cami ve çevresi eskiye göre oldukça değişmiş. 70’li yıllarda cami avlusundaki medrese binalarını halk evleri kullanırken, bugün bu alanlar cemaatlere tahsis edilmiş durumda.

Fatih Camii’nin kısa tarihçesini Çetin Altan’ın kitabından alıntı yapalım:

“Fatih Camii vaktiyle Saints - Aportres Kilisesinin kalıntıları üstüne Fatih tarafından sonradan Müslüman olan Kristodulon adındaki bir Rum mimara yaptırtılmıştı. 1462'den 1470' kadar sürmüştü cami yapımı. Ne çare ki 1765’te yıkılmıştı cami ve Sultan Üçüncü Mustafa, Mimar İbrahim Paşaya yeniden yaptırmıştı. Ama uzmanlar İbrahim Paşa’nın, İtalyan etkisi altında kalarak eski Fatih Camiinin karakterini bir hayli bozmuş olduğunu iddia ediyorlar. 1560 da İstanbul'a gelen Alınan seyyahlardan Lorich ile Dillich çizmişler eski Fatih Camiinin resimlerini. O resimler bugünkü Fatih Camiine hiç benzemiyormuş.”

Fatih Camisini geride bırakarak, Sultan Selim’in türbesinin bulunduğu Selimiye Camii’ne doğru yürüyoruz. Caminin ön kapısının bulunduğu alanda, eski bir Bizans sarnıcı olan Aspar yer almakta. Ne yazık kı sarnıcın sadece duvarları kalmış. Çatısı ve içindeki sütunlar, muhtemelen başka bir yapının inşaatında kullanılılmak üzere kaldırılmış. Yol seviyesinin oldukça altında kalan bu alana “Çukurbostan” deniliyor. Bir zamanlar halk bu alanı bostan olarak kullanırken, belediye şimdi buraya park ve spor alanları inşa etmiş.

Yavuz Selim Camii’nin arka avlusu Haliç’e bakar ve bu konumuyla son derece güzel bir manzarayı seyreder. Ortaokul yıllarımızda, okuldan kaçtığımız günlerde bu caminin arka bahçesindeki duvarın üstüne oturur, ayaklarımızı boşluğa sarkıtarak çekirdek yer, sohbet ederdik. Şimdi baktığımda duvarların yüksekliğini daha net algılıyorum; çocukluk cesareti işte…

Yavuz Selim Camii’nin avlusu, Fatih Camii’nin avlusundan farklı değil. Sarıklı, cüppeli erkeklerin, çarşaflı kadınların çoğunlukta olduğu bir kalabalık, Cuma namazına hazırlanıyor. Bahçede okul üniformalı gençler, kendilerine izole bir yer seçip, saf tutmuşlar. Yirmi-yirmi beş kişilik küçük gruplar halinde toplanmışlar ve yaşça büyük bir genç, imam gibi önlerinde durup saf tutuyor. Tam bir askeri disiplin içinde namazı bekliyorlar. Neden cemaatle birlikte namazlarını kılmadıklarını anlamış değiliz.

Yavuz Selim Camii’nden sonraki durağımız Çarşamba semtindeki ünlü İsmailağa Camii. Bu cami, Şeyhülislam Ebu İshak İsmail Efendi tarafından inşa ettirilmiş. Cami, İsmailağa Cemaati'nin merkezi konumundadır. Bu semte geldiğinizde kendinizi adeta şeriatla yönetilen bir ülkeye adım atmış gibi hissedebilirsiniz. Bu muhitte sayısız Kuran kursu ve mescide rastlayabilirsiniz. Öyle ki, bazı apartmanların bodrum katları bile mescide dönüştürülmüştür.

Çetin Altan ve Ara Güler burada bir kahveye oturup, çay içip, pide yemişler. Bizse bu cesareti gösteremedik, zira semtin yabancısı olduğumuzu fark eden esnaf, pek de dostane olmayan bakışlarla bizi izliyorlardı. Anlaşılan, ellerinde fotoğraf makinesi taşıyan ve kendilerinden farklı giyinen insanları hoş karşılamıyorlardı.

Bir yanda Bağdat Caddesi, Nişantaşı ve Cihangir diğer yanda Fatih, Çarşamba, Yavuz Selim mahalleleri… Ne kadar birbirinden uzak yaşam tarzları… Ancak, birbirlerine karışmadıkları sürece, birlikte yaşamaları beni rahatsız etmiyor. Herkes kendi istediği gibi yaşasın.

Bir sonraki güzergahımız olan Fethiye Camii’ne doğru yolumuza devam ediyoruz. Caminin tarihçesini Çetin Altan’dan dinleyelim:

“Bu cami de eski bir Bizans kilisesiydi. Eski adı Vierge Pammacaristos «mutlu bakire» kilisesiydi. Fatih bu kiliseye dokunmamış ve İstanbul Patrikhanesine bırakmıştı. 1986'da Üçüncü Murat'ın sadrazamı kiliseyi aldı cami yaptı ve Gürcistan’la Azerbaycan’ın fetihleri zaferinin şerefine adına Fethiye Camii dendi.”

Çetin Altan yazısında, caminin karşısında, Vilayet konağından çok daha büyük, esaslı bir İmam Hatip okulundan bahseder. Caminin tam karşısında Fethiye İmam Hatip Ortaokulu bulunuyor. (Tabelada “Orta” ve “Okul” ayrı yazılmış.) Ancak binanın geçmişini araştırınca, bu tek katlı tarihi yapının 1590-91 yıllarında medrese olarak inşa edildiğini öğreniyoruz. Cumhuriyet döneminde ise ilkokul olarak kullanılan bina, 2012-13 öğretim döneminde getirilen 4 4 4 eğitim sistemi ile İmam Hatip ortaokuluna dönüştürülmüş. Bu binanın Çetin Altan’ın bahsettiği bina olma ihtimali çok zayıf, etrafta da başka büyük bina yok.

İmam Hatip Ortaokulu’nun hemen altında çok büyük bir binanın inşaatını görüyoruz. İnşaatın kapısındaki levhada Recep Tayyip Erdoğan Anadolu İmam Hatip Lisesi yazıyor. Çetin Altan’ın bahsettiği büyük İmam Hatip okulunun, belki de Selçuklu mimarisine benzeyen bir tarzda yapılmakta olan bu binanın arsası üzerinde olduğu........

© T24