Çetin Altan ve Ara Güler’in izinden: Dünden Bugüne ‘Al İşte İstanbul’
Diğer
22 Aralık 2025
Fotoğraflar: Mustafa Çakırtaş
1969 yılında, dönemin önde gelen gazetecisi Çetin Altan ve usta fotoğrafçı Ara Güler, İstanbul’un “ihmal edilmiş kenar mahallelerini” gezip çarpıcı bir yazı dizisi hazırladı. Bu çalışma, 1980’de Yazko tarafından “Al İşte İstanbul” adıyla kitaplaştı, Metinler ve Ara Güler’in eşsiz fotoğraflarıyla şehrin ruhunu yansıtan bu eser, hem dönemin tanıklığını yapıyor hem de okurlarını derin bir nostaljiye sürüklüyor.
22 yıl sonra, kütüphanemi düzenlerken bu kitap yeniden elime geçti. Çetin Altan “Bu yeni kıvılcımların ateşinde yoğrulacak yeni bir uygarlığın dünyasını da kim bilir gelecekte kimler gelip yazacaktı burada?” diyordu. Emekli olduğuma göre, o “kimler” den biri olabileceğimi düşündüm.
Bu düşüncemi, Darüşşafaka’dan arkadaşım Mustafa Çakırtaş ile paylaştım. Heyecanı görülmeye değerdi! Daha ilk konuşmamızda “Hadi yapalım” deyip adına el sıkıştık.
Amacımız İstanbul'un turistik yerlerini tanıtmak değil. Çetin Altan ve Ara Güler'in eserine benzer bir şey ortaya koyma çabasında da değiliz. Elli beş yıl önce ustaların kaydettiği mekânlardaki değişiklikleri gözlemleyerek tarihe bir not düşmek. Böylece okuyucularımız, iki dönemi yan yana görerek İstanbul’un dönüşümünü daha iyi anlayabilecek. Umarım projemiz, şehrin geçmişi ve bugünü arasında köprü kurarak, sizin de İstanbul’u farklı bir gözle değerlendirmenize katkı sağlar.
İstanbul hızla değişiyor, değişmeye devam edecek. Kim bilir; belki elli beş-altmış yıl sonra bizim gibi İstanbul sever birileri aynı rotayı tekrar gezer ve İstanbul’daki değişimi bu kitapta anlatılanlarla karşılaştırarak tarihe yeni bir not düşer.
Belki de bu çaba, İstanbul’un hafızasını koruyan bir gelenek haline gelir ve yüz yıllar boyu sürer…
Ustalarımız, bu yazı dizisine Topkapı’dan başlamışlar. İlk bölümde surların Penton Kapısı’nı ve çevresini detaylıca anlatmışlar. Bizim için en pratik güzergahın Edirnekapı’dan Kariye Müzesi’ne gidip, oradan Haliç’e doğru inmek olduğuna karar veriyoruz. Böylece, yokuş çıkmak zorunda da kalmayacağız.
Ustalar yola Topkapı’dan Edirnekapı’ya yürüyerek çıkmışlar. O dönemde surlar, oldukça bakımsız, her türlü yasadışı işin yürütüldüğü yerlermiş. Bu surların kuytuları çok evsize sığınak oluyormuş. Ayrıca, sahipsiz ve yaşlı atlar, eşekler burada kesilerek, şehre yasadışı yollardan sevk ediliyormuş. Çetin Altan gördüklerini şöyle aktarıyor:
“Çöp yığınları arasında at iskeletleri görünüyordu. Galiba bazı gizli sucuk, salam, sosis fabrikaları da geceleri buralarda çalışıyordu.
…
İstanbul’un pislik, mezbelelik, bakımsızlık ve fakirlik ölçeğini görmek mi istiyorsunuz, önüyle arkasıyla surları dolaşınız. Çok geri bölgeler gördüm yeryüzünde, böylesine kanserleşmiş bir sefalet keşmekeşine hiçbir yerde rastlamadım. Tutamaksız ve güvensiz bir yaşama çabasının birbirini çiğneyen her türlü çıldırışı, en yoğun bir biçimde, surların eteklerine birikmiş.
Kovuklar içinde atölyeler, atölyelerin yanında surların yıkık tepelerine fırlamış gecekondular, gecekonduların önündeki hendekli sebze bahçeleri, tümseklerde esrar çekenler ve bitmez tükenmez kokulu çöp yığınları.”
Aradan geçen elli beş yılda elbette çok şeyler değişti. Yedikule’den Haliçe’e kadar uzanan surlar restore edildi. 1989-1994 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Nurettin Sözen döneminde kapsamlı bir restorasyon yapıldı. Ancak bu dönemden sonra surlar herhangi bir onarım ve yenileme görmedi.
2021 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, surların restorasyonuna yeniden başlanacağını ve öncelikle yirmi iki burcun restore edileceğini duyurdu. Restorasyon çalışmaları halen devam ediyor.
Artık ne surların dibinde kaçak işletmeler var ne de sırtını surlara dayamış ucube binalar. Daha önce şehir dışında kalan bu bölgeler, şehrin büyümesi ile giderek merkezinin yakın çeperinde kalmış ve bu da bölgenin gelişiminde önemli bir rol oynamış. İstanbul’u bilmeyenler için bir not: İstanbul’da şehir merkezi olarak adlandırılabilecek pek çok alan mevcut. Batılı ülkelerin şehirlerinde “merkez” olarak adlandırılan alanlar İstanbul’un neredeyse her ilçesinde var.
Ustalar Topkapı’dan Edirnekapı’ya doğru yürürken, Avarlar Kapısı olarak da bilinen Penton Kapısı’yla karşılaşıyorlar. O zamanlar bu kapı kullanılmıyormuş. Kapı kafes biçiminde demir çubuklarla kapatılmış. Ustalar, bu demirlerin arasından geçerek surların iç tarafına ulaşmışlar. Bu alan, yakın zamana kadar Roman vatandaşlarımızın yaşadığı Sulukule mahallesinden başka bir yer değil. Burada karşılaştıkları manzara gerçekten inanılmaz.
Gelin bu manzarayı, Çetin Altan’dan dinleyelim:
“İçeri geçtik ve yerin dibine geçtik. Günlük olmaktan çok tarihsel bir heybet içinde yükselen leş kokulu bir çöp yığını surlarla aşık atarcasına öbek öbek uzayıp gidiyor ve çöpçüler el arabalarıyla bu heybete yeni heybetler ekliyorlardı.”
Sulukule’nin tarihini araştırdığımızda, M.Ö 6. yüzyıla kadar uzandığını keşfediyoruz. Bölgeye yerleşimin 10. yüzyılda başladığı belirtiliyor ve burada ilk yerleşenlerin Hindistan’dan gelen Romanlar olduğu iddia ediliyor.
Sulukule, 1950’li yıllardan itibaren eğlence mekânlarıyla dolup taşar. Bu dönemde birçok ünlü ve zengin, popülerliğiyle dikkat çeken bu semti sıkça ziyaret etmeye başlar. Mahalledeki bazı evler, kendine has bir atmosfere bürünerek müzik dinlenip, yemek yenilen “Eğlence Evlerine” dönüşür.
2006 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile, depreme dayanıklı ev yapılacağı vaadi ile Romanların evleri kamulaştırılır. Ancak Romanlar bu evlere bir daha kavuşamazlar. Şimdi, onların yüzyıllardır yaşadığı mahallelerde İstanbul’un yeni zenginleri oturmakta. Ustalarımızın gezisinden günümüze dek en hızlı değişim geçiren yerlerden biri olan Sulukule, bu durumu........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein
Beth Kuhel