menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ne içeride ne dışarıda, manzara parlak değil

18 7
27.01.2025

Diğer

Konuk Yazar

27 Ocak 2025

Her geçen gün bir öncekini aratıyor. İçeride insan eliyle yaratılan, geliyorum diyen felaketler canlarımızı almaya devam ediyor. Kartalkaya’daki alevler sadece aralarında çok sayıda çocuğun bulunduğu 78 masum insanımızı değil, hepimizi yaktı.

Halk öte yandan açlık ve yoksullukla sınanıyor. Nas saplantısı nedeniyle yaratılan ekonomik kriz bir türlü önlenemiyor. Sadece halk değil, yüksek enflasyon ve sunni kurların etkisiyle tekstil gibi sektörler de büyük kayıplara uğruyor.

Uzaktan düğmeye basıldığı çok aşikar olan siyasi tutuklamalar, ideolojik ayrım yapmadan her kesimden muhalif siyasetçilerin, belediyecilerin, hukukçuların, kültür hayatı temsilcilerinin üzerine yağmur gibi yağıyor. Tutuklamaların amacı belli, muhalif kesimlere göz açtırmamak, itibar cellatlığı yapmak.

Ama artık mızrak çuvala sığmıyor. Ülkedeki kokuşmuşluğu, ekonomik çöküşü ve baskıyı algı operasyonlarıyla perdelemek mümkün değil. Geniş toplum kesimleri tam bir cendere altında. Gençler ve doktorlar gibi yetişmesi kolay olmayan meslek sahipleri arasında geleceğe dair beklentiler zaten uzun zamandır ortadan kalkmıştı. Toplumdaki son umut kırıntıları da bugünlerde yaşananlar nedeniyle yok ediliyor.

Halk canından bezmişken bu durumdan sorumlu olanların kaygıları sadece kendi ikballeriyle sınırlı. En büyük dertleri, varsa yoksa çıktıkları yüksek tepelerden inmemek, çıkarlarına zeval gelmesini önlemek. Hedefe giden her yol mübah sayılıyor. Başını kaldıran pişman edilmeye çalışılıyor.

Kartalkaya’daki otel yangını, sanki ülkede başka her şey yolunda gidiyor da, karanlık göklerden tek başına inmiş bir felaket gibi gösterilmeye çalışılıyor. Yangına günah keçisi aranıyor. Sanki bu ülkede binlerce canımızı kopartıp alan başka yangınlar, maden ve iş kazaları, deprem ve sel felaketleri, tren kazaları, fabrika patlamaları olmamış gibi. Şu sıralar Hatay depreminin birinci yılı dolacak. Kaçak yapılaşma, müteahhit hırsızlığı, kontrolsüzlük, rüşvet, imar barışı ve arama kurtarma gafletine kurban verdiğimiz onbinlerce insanı ne yapacağız? Neredeyse her hafta bir yeni kazayla karşılaşıyoruz. Bunların hiç biri tesadüfi değil. Hepsinin ortak yanı aynı kafa yapısının ürünü olması.

Şu hale bakın, ülkenin aynı zamanda en büyük turizm patronlarından biri olan Turizm Bakanı’nın şirketi, kendi bakanlığın denetlemekle sorumlu olduğu oteli güvenilir ve kaliteli hizmet sunan bir işletme olarak müşterilerine pazarlamış. Otelin kapısında hâlâ bakanlığın kontrol garantisi sergilendiği halde, çok ciddi bir denetim ihmali olduğu ortada. Kaçak bölümleri olduğu iddia edilen binada alamlar çalışmamış, gerçekte var olup olmadığı bilinmeyen yangın merdivenleri alevleri ve dumanı yukarı püskürten baca görevi görmüş. Alevler bir anda binayı sarar ve dumanlar nedeniyle göz gözü görmezken, çaresiz kalan insanlar can havli ile çocuklarını camlardan atmışlar. Böylesi bir felaket uygar bir ülkede yaşansa, ilgili bakan olayın siyasi sorumluluğunu derhal üstlenir, daha ilk günden kamuoyundan özür dileyerek istifa ederdi. Savcılar da sadece otel sahibi ve çalışanların değil, bakanın ve şirketinin de yakasına yapışırlardı. Uzağa gitmeye gerek yok. Komşumuz Yunanistan’a bakılsa gereken ibret dersi kolayca alınırdı. Bu konuda Kore, Japonya gibi ülkelerde neler olacağını tartışmaya bile gerek yok.

Turizm Bakanı onca cana mal olan yangın felaketinin sorumluluğunu başkalarına yüklemeye çalışırken, yangının kendi sektörünü ilgilendiren zararlarıyla da ilgileniyor mu acaba? Kartalkaya yangını ülkemizin Bangladeş standartlarının çok ötesine geçemediğini de ortaya serdi. Türk turizminin bu felaket nedeniyle önemli bir prestij kaybına uğradığı gerçeği şu anda pek dillendirilmiyor. Ancak olayın sektör üzerindeki yakıcı etkisi yakında hissedilecek. Turizm Bakanı’nın şirketinin reklamlarında parlattığı mezar otelde meydana gelen felaket sadece kış turizmini değil, yaz turizmini de vuracak. Önümüzdeki yaz Alman, Hollandalı, Fransız, hatta Rus tur operatörlerinin Türk otellerini eskisi gibi şevkle pazarlayacakları hiç beklenmemeli. Normal bir ülkede işlerini düzgün yapan sektör temsilcileri bu duruma tepki gösterir, Bakana tavır alır, istifasını isterdi. Ama bizde bunun olabileceği hiç sanılmamalı. Sektörün genel standartı Kartalkaya’dan farklı değil. Tencerelerin çoğunun dibi birbirinden kara. Hani derler ya, hepsi ordaydı.

Bakandan istifa beklenmemeli. Kabul edelim, onurlu istifa geleneği bizde evvelce de pek yoktu. Onca felaket, yolsuzluk ve skandala rağmen bu ülke tek tük örnekler dışında hiç bir zaman onuruyla istifa eden siyasetçi, bürokrat görmedi. AKP döneminde bu konuda kelimenin en olumsuz anlamıyla seviye atladık. Artık istifa edilmiyor, görevden affedilme isteniyor. Affedilme keyfiyeti Atatürk’ün bu ülkede sağladığını sandığımız çağdaş vatandaşlık anlayışına taban tabana zıt bir durum. Affını isteyen yetkili padişah önündeki kul mertebesine inmiş........

© T24


Get it on Google Play