Kontrolsüz ve aşırı göç, kolay değişmeyen İngiltere’yi de değiştiriyor

Diğer

10 Ekim 2025

Değişim sürekli bir olgu. Bu gerçeği Efesli filozof Herakleitos “bir nehirde iki kez yıkanılmaz” sözüyle ifade edeli 2 bin 500 yıl oldu. Sürekli değişimi temel alan düşünce akımlarına göre eski geride kalırken, yeni, bir öncekine nazaran daha iyi ve doğru olanı beraberinde getiriyor. Gerçekten tarih boyunca değişimin yönü hep ileriye doğru olmuştur. Ama değişimin düz bir çizgide ilerleyeceğini beklemek safdillik olur. Büyük kırılma anlarında yenin gelişi çok sancılı olabiliyor. Yeni, eskinin yerini alırken geriye dönüşler, çöküşler yaşanabiliyor.

Dünyanın bugün içinden geçtiği süreç böylesi bir kırılma anı. Dünyanın büyük bir teknolojik ve bilimsel bir dönüşümün kavşağında olduğu kesin. Teknolojik ve bilimsel devrim içerdiği risklere rağmen iyi yönetilebilirse, bunun insanoğlunun yaşamına çok olumlu katkılarda bulunacağına pek çok bilim adamı yürekten inanıyor. Ama teknoloji ve bilime nazaran çok daha yavaş bir seyir izleyen siyasi ve toplumsal konularda yeni henüz kendini gösteremedi. Aksine, dünya siyasi ve toplumsal alanlarda ilerlemek yerine bir krizden diğerine yuvarlanıp duruyor. Bunun en büyük göstergeleri savaşlar ve uluslararası çatışmalar. Savaşların olmadığı yerlerde de siyasi ve ekonomik krizler, kontrolsüz ve aşırı göç, çevre sorunları kitleleri derinden etkiliyor. Eski, hızla ortadan kalkarken, yeninin henüz kendini gösteremediği bir ortamda liberal anlayışın, hoşgörünün, demokrasi ve serbest ticaretin yerini kaba milliyetçiliğin, hoşgörüsüzlüğün, ekonomik içe kapanmanın ve antidemokratik eğilimlerin aldığını görüyoruz.

Özellikle kontrolsüz göç olgusu, nüfusları gerilemeye başlayan gelişmiş Batı toplumlarını derinden sarsıyor. Her yerde merkez partilerinden uzaklaşan geniş kesimler gelecek endişesi içinde aşırı sağı kucaklıyor. Bu Almanya’da, Fransa’da, Hollanda’da, İtalya’da uzun süredir yaşanan bir olguydu. Ama İngiltere’nin aşırı sağın tehdidi altına gireceğini kim düşünebilirdi? Bu durum en azından benim gibi bu ülkeyi çok yakından takip etmeyenler bakımından beklenen bir şey değildi.

Bunları geçen hafta eşimle İngiltere’ye yaptığım gezide düşündüm. Defalarca ziyaret ettiğim İngiltere’yi bu kez siyasi ve toplumsal gerilimlerin içinde buldum. İngilizler yumuşak geçişlerin, tedrici süreçlerin ustası bir toplum olarak bilinirler. Geleneklerinden, alışkanlıklarından, hoşgörülü yaşam tarzlarından kolay kolay vazgeçmezler. Devrim yerine evrimi tercih ederler. Oysa bu kez durum farklıydı. Benzer koşullar Thatcher’ın ilk zamanlarında da yaşanmıştı ama o dönemde rejimin geleceği konusunda kaygı yoktu.

Derinden gelen dip dalga bir anda ülkenin siyasi yapısını etkilemiş gözüküyor. Sağcı Nigel Farage’ın başkanlığındaki “Reform UK” adlı radikal parti baş döndürücü bir hızla ülkedeki siyasi dengeleri değiştirmiş. Nigel Farage yabancı bir isim değil. Brexit kampanyaları sırasında en etkili AB karşıtı siyasetçilerden biriydi. Farage aynı zamanda Trump’ın Britanya’da kendine en yakın bulduğu siyasetçi. Son birkaç hafta içinde yapılan iki kamuoyu yoklamasına göre İngiltere’de bugün seçim olsa Farage’ın partisi tek başına iktidara geliyor. Farage da başbakan oluyor. Aynı kamuoyu yoklamalarına göre Muhafazakâr Parti marjinalleşiyor, iktidardaki İşçi Partisi ise çok zayıflayarak muhalefet rolünü üstlenmek zorunda kalıyor. İngiltere’de siyasi sistem bugüne dek iktidarın İşçi Partisi ile Muhafazakâr Parti arasında el değiştirmesine dayanıyordu. Artık öyle değil. Bu kez kurulu düzen karşıtı yeni bir partinin iktidarı ele geçirmesi söz konusu.

Bütün bunların en önemli sebebi Britanya adalarına yönelik göç dalgasının bir türlü durdurulamaması. Merkez partileri bu konuda inandırıcı politikalar ortaya koyamazken Farage, Trump gibi göçmenleri kimi zaman hukukla bağdaşmayan sert tedbirlerle ülkeden kovmayı vadediyor.

Seyahate çıkmadan birkaç gün önce Londra, İngiltere tarihindeki en büyük kitle gösterilerinden birine sahne oldu. Bizim basın daha çok........

© T24