Haberiniz var mı, toprak ölüyor!

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

16 Kasım 2025

Anadolu Meraları'nın deneme parselleri

Bu sabah kahvaltınızı yaparken sofranıza bir de şu gözle bakın; Peynir, topraktan beslenen inekler sayesinde var. Zeytin, toprağın uzun süreli koynunda büyüttüğü zeytin ağaçlarının bereketi. Bal, toprağın doğayı boyadığı çiçeklerden hediye. Ekmek, toprağın bağrından çıkan buğday başağının bir lütfu... Evet, bugün ne yiyor ne içiyorsak hemen hepsini toprağa borçluyuz.

Sadece gıda da değil. Giydiklerimiz de topraktan, barındığımız evler de, hasta olunca çare aradığımız ilaçlarımız da. Toprak, hayatımızın neredeyse her alanının görünmez omurgası.

Bir ağacın büyüyebilmesi için önce toprağın sağlıklı olması gerekir. Bir buğday başağının sarıya kesmesi, bir domatesin kızarması, bir narın çatlaması için önce toprak yaşamalı. Ama maalesef Türkiye’de toprak, canlılığını hızla yitiriyor. Bugün, Türkiye’deki tarım topraklarının yüzde 90’ı, organik madde miktarı bakımından yüzde 2’nin altında. Bu toprağın ölümünün net bir işareti. Toprağımızın neredeyse tamamı, canlılığını sürdüremeyecek kadar yorgun ve bitkin.

Üstelik ülkemizde erozyon, dünya ortalamasına göre 2 kat daha fazla. Her yıl Kıbrıs Adası kadar bir toprağı erozyon nedeniyle kaybediyoruz. Türkiye Çölleşme Hassasiyet Haritası’na göre; topraklarımızın yüzde 74’ü, çölleşme bakımından orta ve yüksek risk derecesinde. Bir de bu tabloya iklim krizinin yol açtığı kuraklık ile yıllardır ısrarla sürdürdüğümüz yanlış tarım uygulamalarının etkisi eklendiğinde, toprağın kırılganlığı her geçen gün daha da artıyor.

Yanlış tarım uygulamaları, ‘yeşil devrim’in bir mirası. 1930’lu yıllarda daha yüksek verim elde etme adına, aşırı toprak işleme, yoğun kimyasal gübre ve tarım ilacı kullanımıyla başlayan bu süreç, zaman içinde ülkemizdeki milyonlarca dekar arazinin canlılığını yitirmesine yol açtı. Toprağı derin sürerek, üst tabakadaki canlı yaşamı tamamen yok ettik. Tarlayı sadece bir kez sürdüğümüzde, toprağın organik maddesinde yüzde 11’e kadar kayıp yaşanabildiği gerçeğine kulak tıkadık. Ve o topraktan ürün alabilme adına her seferinde daha çok kimyasal kullandık. Sonuçta da bu kısır döngünün yarattığı; tahribat, erozyon ve tuzlanma ile karşı karşıyayız.

Artık karşı karşıya kaldığımız tablo, tarım pratiğinde ciddi bir değişime ihtiyaç olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Neyi yanlış yapıyorsak vazgeçip, verim kadar toprağın sağlığına da odaklanan yöntemlerle tarımsal üretimi yeniden kurgulamamız gerekiyor. Bu noktada, bilimsel çalışmaların önümüze koyduğu en akılcı seçenek; onarıcı tarım.

Onarıcı tarım, zamanla tahribata uğramış tarım arazilerini iyileştirebilen bir çiftçilik sistemi.........

© T24