Hafızasız, tel tel dökülen bir toplum, tadı kaçmış bir çete ve ölen bir tetikçi: Yalçın Özbey

Diğer

27 Haziran 2024

Gölgede kalmış, küçücük haberler: Abdi İpekçi cinayetinde adı geçen Yalçın Özbey, İstanbul Arnavutköy’de hayatını kaybetti…

Bütün bu isimleri anlamsız bularak, haberleri okumak bile istemeyen, saçma sapan tetikçilerden kahraman yaratmaya hevesli bir kuşak…

Başına gelenlerden neredeyse uyuşmuş, kolunu kaldırmak istemeyen, haberlere şöyle bir göz atıp görmezden gelen, sadece kendi görüşlerinin sloganlarını duymak isteyen önceki kuşaklar…

Hepimizi bu hale getiren bir iklim var. Hepimizi alıştıran, hepimize unutturan, ne olsa doğal karşılamamıza yol açan bir iklim.

Ömür boyu cezaevinden çıkmaması gerekirken İstanbul’da yatağında huzurla ölen Yalçın Özbey, işte bu iklimin yetiştirdiği karanlık bir tetikçidir.

Oysa hiçbirimiz, 1 Şubat 1979’da öldürülen Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’yi unutmak, geride bırakmak gibi bir hakka ve lükse sahip değiliz.

İsimlerin kutsallığı değil mesele… 12 Eylül’ün taşlarını döşeyen bu cinayetleri unutursak, darbenin taşlarını döşediği zulüm ortamını unutursak, bugünün kutsal güvenlikçi paradigmalarını anlamamız da mümkün değil.

Özbey’in dahil olduğu, Susurluk’la varlığa açığa çıkan, devlet beslemesi çetenin tadı aslında reisleri Abdullah Çatlı’nın, 1996’da Susurluk kazasında ölmesiyle kaçtı.

Devlet, yeni bir düzene geçme kararı almıştı ve eski bazı isimleri tasfiye edebilmek için bazı çeteleri harcamak yapabileceği en iyi işti.

Ancak harcamanın da bir sınırı var. Çetenin içinden çekip kurtarman gerekenler var. Bugünkü düzen için gerekli isimler var. Onlar buruk kudretleriyle, mahkemelerden beraat kararları alarak varlıklarını sürdürüyor. Yalçın Özbey’in yatağında huzurla ölebilmesinin nedeni de bu isimler.

Abdi İpekçi cinayetinin tetikçisi, daha sonra Papa’yı da vuran Mehmet Ali Ağca, yakalandıktan sonra, suç ortağı Yalçın Özbey’in ismini hemen vermedi. İsmini vermek için yurtdışına kaçmasını bekledi. Ardından tetiği çeken isim olarak Özbey’in ismini verdi. Ağca’yı tanıyanlar, bu numaralarını da iyi biliyor elbette. Sonrasında Papa suikastında iş birliği yapacak kadar yakın çalıştığı birinin ismini, kaçtıktan sonra vermesi boşa değil.

Özbey, 1983’te, Almanya’da çalıştığı lokalde gözaltına alındı ve sadece iki ay sonra serbest kaldı. Uzun yıllar Belçika’da yaşadı. Cinayetlerdeki, Papa suikastındaki gerçek sorumluluğu hiçbir zaman açığa çıkmadı.

1998’de yurtdışında verdiği bir ifadede, nasıl dışarıda kaldığını, nasıl yaşadığını şu garip cümlelerle anlattı:

“Almanya’ya gelmeyen önce ‘Bozkurt’ örgütünün aktif bir üyesiydim. Ağca, okul ve ev arkadaşımdı. Artık aktif bir Bozkurt üyesi değilim. Ama bu konudaki ideolojim değişmedi. 1983'ten beri toplantılarına katılmadım. İltica talebinde bulunmam nedeniyle iade edilmedim. 1984'te evrak sahtekarlığından mahkemeye çıktım. 1985'te ise çeşitli suçlardan dolayı Almanya'da 15 ay hapis yattım. 1987'de hırsızlıktan 7 yıl hapse mahkûm edildim. 1993'te Bochum Cezaevi'nden tahliye oldum. Maddi durumumu iyileştirmek için yasadışı ticaretler yapan kişilerle temas kurdum. Çünkü soygun ve gasp suçlarını işlemek için oldukça yaşlıydım.”

Elbette ifadesinde defalarca uyuşturucu yakalattığını, bu yüzden hapis yattığını da söylemedi. Ağca nedeniyle ise Türkiye’de hiç yargılanamadı ve hapis yatmadı.

Özbey 2009 yılında sessizce Türkiye’ye geldi ve memleketi Malatya’da 99 yaşındaki babasını ve annesini ziyaret etti. Ne büyük talih değil mi? Hem yaptıklarına rağmen suç ortakların Çatlılar gibi kahraman olarak anılacaksın hem yurtdışında olmadık suçlara karışacaksın hem huzurla memleketine döneceksin.

O tarihte, İpekçi cinayetini ne kadar küçümsediğini ise Hürriyet gazetesine yaptığı açıklamada şöyle anlattı:

“Bana hep bu saçma soruyu soruyorlar ve soracaklar. O dönemde sağ-sol ayırımı yapmadan bir vatan uğruna binlerce insan yaşamını yitirdi. Akademisyenden öğrencisine kadar çok kişi katledildi. Neden ve niçin? 30 senedir bu konuya değinilmedi. Abdi İpekçi medyanın değerli bir mensubu olabilir, can candır. Neden tek taraflı değerlendirme yapılıyor? Abdi İpekçi bir kader kurbanı. Ona suikast sıradan bir eylemdi. O zamanlar Ülkücü yazarlar da........

© T24