Deprem affı |
Diğer
06 Aralık 2025
Türkiye, bir tekrarlar ülkesidir.
Öylesine bıktıran bir tekrarlama rutini vardır ki yaşadığımız her felaketten sonra yapılan açıklamaları bile ezbere sıralayabilirsiniz.
* * *
11. Yargı Paketi’nin ne büyük adaletsizlikler barındırdığını daha önce anlatmaya çalışmıştık.
Birileri, paket Meclis’e sevk edildiğinde, kadına, çocuğa yönelik cinayet dosyalarının, tecavüz, istismar suçlarının kapsama girmediği yalanını söyleyebilecek kadar paket savunuculuğuna da soyunmuştu.
Sorun, yine Türkiye’ye özgü bir biçimde çözülmeye çalışıldı.
* * *
Adalet Bakanı, ısrarla yapılan düzenleme için, “af değil eşitliği sağlama amaçlı” açıklamasını yapıyor. Bu bakış açısıyla 1999’da çıkartılan, Rahşan affı olarak bilinen Şartla Salıverme Yasası da bir af değil.
2012’den bu yana, son paketle birlikte getirilen beşinci ceza indirimi düzenlemesine “af” diyemiyorsanız, bu beş paketle birlikte kimin cezasının nerelere düştüğüne, kimlerin serbest kaldığına bakılmalı. Vahim bir listenin ortaya çıkacağından kimse kuşku duymasın.
Elbette bir toplumda af da çıkartılabilir. Konunun bütün boyutlarının tartışılması, sosyolojik etkilerinin araştırılması, sağlıklı bir denetim sisteminin kurulması, mağdurlara yönelik adımlar atılmasıyla mümkün…
Ama cezaevlerinde düşündüğü, konuştuğu, yazdığı için bulunan, şiddete bulaşmamış insanları ısrarla içeride tutarken, en ağır suçları işleyenleri örtülü aflarla salıverdiğinizde bunun adı adalet olmuyor.
* * *
Komisyon görüşmeleri sırasında, aile içinde işlenen cinayetler, kadın ve çocuklara yönelik işlenen cinayetler, tecavüz ve istismar suçlarının ceza indirimi kapsamından çıkarılması adımı atıldı.
Toplumsal adalet açısından önemli bir adım.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un sözünü ettiği, “eşitlik” ise sağlanamamış oldu. Zira önceki Covid düzenlemesinden bu suçları işleyenler de yararlanmıştı. Bakalım, tepki çeken düzenlemeleri kapsam dışında bırakan bu adımla çözüm sağlanmış olacak mı? Yap boza dönüşen İnfaz Yasası’nı ele almak yerine bu geçici adımlarla hangi çözüme ulaşılabilecek?
* * *
Adalete inancı sarsan bu düzenlemeler kapsam dışında bırakıldı ancak deprem davaları indirim kapsamında bırakıldı.
Şaşırtıcı değil…
Türkiye’deki deprem pratiği budur zira…
Gelin anımsayalım…
* * *
6 Şubat depremlerinden bir ay sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Fay hatlarına, dere yataklarına, heyelan bölgelerine bina yapıldığı dönem artık bitmiştir. Bu konuda sorumluluğu yerine getirmeyen kurumlardan hesap sormayı en önemli vazifemiz olarak kabul ediyoruz. Milyonların yüreğine ateş düşürmektense, kimliğine bakmaksızın, istismar peşinde olan bir avuç muhterisin ve ihmali ile bu duruma sebebiyet verenlerin canını yakmaktan asla kaçınmayacağız. Tarihi tekerrür ettirmemek için yaşadıklarımızdan, kayıplarımızdan, acılarımızdan ibret alacağız” demişti. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da işlenen suçların hesabının sorulacağını söylemişti.
Elbette bu açıklamaların yapılmasının nedenleri vardı.
1999 Marmara Depremi ve sonrasındaki depremlerde, sembol seçilen birkaç isim dışında, kimseden hesap sorulamaması… Özellikle kamu görevlilerinin, belediyelerin hesap vermemesi…
* * *
99 depremlerinden yıllar sonra, dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek, acı bir bilançoyu açıkladı.
Buna göre, 17 bin 510 kişinin yaşamını yitirdiği........