Mektubun sorumsuz soytarıları ve karar
Diğer
03 Şubat 2025
Gazeteciler, olayları, kurumları, kişileri soruşturur, araştırır ve haberleştirir. Yapılan eleştirileri kamuoyu ile paylaşır. Kamuoyunda tartışmalar açmak görevleridir. Kamuoyunu etkilerler ve böylece hukuka uygun davranmış olurlar, görevlerini yapmışlardır.
Yaşanabilir bir dünyada yaşamanın koşullarını tartışmaya açmak, sonuç çıkarmak ve korkudan kurtulma özgürlüğüne sahip insanların korkulardan kurtulması için hukuka ve adalete sahip çıkılan insanca bir yaşamın kurulmasına katkı verirler.
Yargı eleştirilmez bir güç ve dokunulmaz değildir…
Ve bir mektupta geçen “Sorumsuz Soytarılar” hakkındaki AİHM kararına göz atalım…
AİHM’si 3. Dairesinin 27.05.2003 tarihli Skalka / Polonya kararı[i] yargıya ve yargıçlara yapılan hakaretlerle ilgili ilginç bir karardır. Polonyalı Bay Edward Skalka, cezaevinde hırsızlık suçundan verilen mahkûmiyet cezasını çektiği sırada Bölge Mahkemesi Başkanına bir mektup gönderir. Skalka; mektubunda yargıçlara "sorumsuz soytarılar" demektedir. Mektubunda çok sık kullandığı "küçük sersem", "soytarı", "kara cahil", "aptal" , "öylesine sınırlı bir birey", "seçkin sersem" şeklindeki laflarla, kimlik belirtmeden Bölge Mahkemesinde görevli yargıçtan aşağılayıcı tarzda söz etmektedir. Bölge Savcısı, Ceza Kanununun 237. Maddesine göre, (Bir devlet organını görevini yaptığı sırada veya alenen aşağılayan bir kimse, iki yıla kadar hapis veya para cezasıyla cezalandırılır) dava açar. Skalka mektubunda eleştiri sınırlarını aştığı için sekiz ay hapis cezasına mahkûm edilir. Karar kesinleşir. Skalka, kimliğini belirtmediği bir mahkeme çalışanına eleştiride bulunmasının ifade özgürlüğü olduğu iddiasıyla AİHM’sine başvurur.
AİHM, Sözleşmenin 10 maddesindeki ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturduğunu, bu özgürlüğün istisnalarının dar yorumlanması gerektiğini hatırlatır. Kısıtlama gerekçelerinin inandırıcı şekilde ortaya konması gerektiği vurgulanır.
AİHM’sine göre; “Adaletin güvencesi olan ve hukukun üstünlüğü ile yönetilen bir devlette temel bir işlevi olan mahkemelerin çalışmaları, kamunun güvenine sahip olmalarını gerektirir.” Mahkeme, demokratik bir toplumda şüpheliye/sanığa ve halka ceza yargılamalarında mahkemelerin “yargıya” güven duygusu aşılamasını beklemektedir.
Mahkemeler, temelsiz saldırılara karşı korunmalıdır. Ama Mahkemeler, diğer bütün kamu kurumları gibi, eleştiriden ve denetimden muaf değildirler. Özgürlüğü kısıtlanan kişiler de aynı haklardan yararlanırlar.
Ancak eleştiri ve aşağılama arasında açık bir ayrım yapılmalıdır. Bir ifadenin tek amacı mahkemeyi veya mahkeme üyelerini aşağılamaksa, uygun bir cezalandırma, ilke olarak Sözleşme'nin 10/(2). Maddesini ihlal etmeyecektir. İfade özgürlüğü hakkını kullanan kişilerin açıklamayı yaptığı şartlar ve söz konusu müdahaleye ilişkin olaylar bir bütünlük içinde birlikte değerlendirilmelidir. AİHM, ifade özgürlüğünün kısıtlanmasının, "izlenen meşru amaçla orantılı" olup olmadığını ve sınırlandırma gerekçelerinin "ilgili ve yeterli" olup olmadığını araştırır ve saptar.
Mahkeme, başvurucunun mektubunda aşağılayıcı kelimeler kullandığını, “sorumsuz soytarılar” ve “önemsiz sersem”, “bir aptal”, “küçük kişi”, “önde gelen sersem” gibi kaba ifadeler kullanılmış olmasının ve mektubun ifade tarzının açıkça aşağılayıcı olduğunu gözlemlemiştir. Mahkeme kararında; müdahalenin orantılılığını değerlendirirken, uygulanan cezaların niteliğinin ve ağırlığının dikkate alınması gerektiği kanaatindedir. AİHM; ulusal mahkemelerin karar gerekçesinde, olayın şartları içinde başvurucunun suçunun niçin çok ağır olduğu ve suçun niçin sekiz aylık hapis cezasını gerektirecek derecede ağır görüldüğü sorularına yeterli derecede cevap vermediklerini tespit etmiştir.
"Tartışma konusu ifadelerin kullanıldığı bağlam konusunda Mahkeme, "yargı organının otoritesi" deyiminin, özellikle mahkemelerin, genellikle büyük bir kamuoyu tarafından da kabul edildiği üzere, hukuki uyuşmazlıkların ve bir suç isnadıyla karşılaşan kimsenin suçluluğunun veya masumiyetinin karara bağlandığı uygun bir forum olduğu anlayışını içerir (…). Yargı otoritesinin korunması bakımından tehlikede olan şey, demokratik bir toplumda mahkemelerin, cezai yargılamalar söz konusu olduğunda sanığa ve halkın büyük bir kesimine aşılaması gereken güvendir.”
AİHM’e göre sekiz aylık hapis cezası, orantısız bir şekilde çok serttir. “…olayda uygulanan cezanın ağırlığı, suç fiilinin ağırlığını aşmaktadır. Bu fiil yargı organına aleni ve bütüncül bir saldırı değil, fakat halkın haberinin olmadığı karşılıklı bir mektuplaşmadır. Dahası suçun ağırlığı, başvurucuya uygulanan cezayı haklı kılacak ölçüde değildir. Ayrıca bu, başvurucunun kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aştığı ilk olaydır. Bu nedenle, daha az bir ceza haklı........© T24
