Gülnara Golovina: Rusya'dan Abhazya'ya, Kuşadası'ndan İstanbul'a uzanan bir dansçı ve köklerine uzanan gösterisi Kalabalık Sofra |
Diğer
T24 Haftalık Yazarı
15 Kasım 2025
Gülnara Golovina
Gülnara Golovina, 1993 yılında Rusya’da, Rus bir baba ve Laz bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi ve çocukluğu Rusya ile Abhazya arasında geçti, yedi-sekiz yaşlarında annesiyle Kuşadası'na, ardından İstanbul’a yerleşti. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Çağdaş Dans Bölümü’nden mezun olan Golovina, tiyatro ve oyunculuk hayali kurarken kendini dansın dönüştürücü gücünde buldu.
Oyunculuktan çağdaş dansa uzanan bu beklenmedik yolculukta birçok esere imza attı. Şimdi ise sahnenin sınırlarını zorlayan ve Türkiye’deki bireyselleşme temasına odaklanan dikkat çekici bir eserle karşımızda: Kalabalık Sofra.
Golovina; koreograf ve yönetmenin kendi yaşam yolculuğundan ve sanatsal üretiminden yola çıkarak, zorlu koşullara rağmen bir araya gelme arzusunu, aidiyet ihtiyacını ve çağdaş dansın ifade gücünü, tiyatro aşkından dansa evrilen kariyerini ve Kalabalık Sofra performansının yaratım sürecini T24’e anlattı.
- Dans hep hayatınızda mıydı, dans bölümüne sizi yönlendiren ne oldu?
Lisede sahne sanatlarına ilgim olduğunu anlamaya başlamıştım. Tiyatroyla tanıştıktan sonra konservatuvarlara hazırlanmaya karar verdim. Bu süreçte bir hocam dans dersi almamı önermesiyle doğaçlama dans derslerine başladım. Daha önce dans doğaçlaması diye bir şeyi hiç duymamıştım hatta ilk duyduğumda komik bulduğumu hatırlıyorum. Ama derslere gidince çok sevdim ve etkilendim. İçimden çıkan şeye şaşırdım. O sene istediğim okulu kazanamadım. İki sene daha hazırlandım ve o sürede dans derslerine devam ettim. Bedenin daha merkezde olduğu işlere karşı merakım arttı. Studio Oyuncuları’nda ders aldım. Artık çoğunlukla dans derslerini takip ediyordum ama dans okuma düşüncesi beni hâlâ korkutuyordu. Çocukluğumdan beri dans etmediğim ya da dans kökenli olmadığım için sınava girmeye cesaret edemiyordum. Sonra nasıl oldu bilmiyorum o cesareti buldum, sınava girdim ve okulu kazandım. Sonra da epey zorlu ve güzel okul yılları başladı.
- Türkiye'deki çağdaş dans eğitimi hakkında kişisel gözlemlerinizi ve deneyimlerinizi anlatabilir misiniz? Bu alandaki eğitim sürecinizde neler fark ettiniz?
Maalesef Türkiye’deki konservatuvarlarda çağdaş dans eğitimi bölümü oldukça az. Bu dans eğitimi almak isteyenler için oldukça sınırlayıcı bir durum. Çağdaş dans bölümlerinde hem teknik olarak hem yaratıcı olarak gelişiminize odaklı bir eğitim alıyorsunuz. Bu benim açımdan hem çok yaratıcı bir alanı geliştirmemi sağladı, hem de oldukça zorlayıcıydı.
Eğitmenlerin bu süreçte nerede durdukları çok önemli. Bedenle çalışmak çok hassas bir nokta. Buradaki fiziksel ve zihinsel sınırları korumak öğrenciyi de korumak anlamına geliyor. Bu alanlar bulanıklaştıkça birçok sanatçı adayında tamiri zor yaralar açılabiliyor. Benim sürecimde dansı bırakmayı düşündüren, mobbingler yaşatan eğitmenler de oldu, üstümde çok emeği olan, hep teşekkür ettiğim eğitmenler de oldu. Şükürler olsun, son yıllarda artık bunları konuşabiliyoruz. Sahne sanatlarındaki sınır ihlallerini, mobbingi, tacizi konuşabiliyoruz. Bundan birkaç ay önce özel bir dans okulu etrafında başlayan ifşa dalgası büyüyüp sadece özel kurslarda değil konservatuvarlardaki ve sahnedeki ihlalleri de konuşulabilir kıldı. Bunun daha çok görünür olmasını ümit ediyorum.
- Kalabalık Sofra’nın çıkış noktası neydi? Bu performansı yaratırken sizi harekete geçiren temel fikir veya duygu neydi?
Artalan Kolektif’in HardLove oyunu sayesinde, oyunun dramaturgu Yaşam Özlem Gülseven’le hareket tasarımı sürecinde birlikte çalıştık ve beraber çalışmayı çok sevdik. Yaşam yazar, dramaturg ve çok yaratıcı biri. HardLove benim için önemli bir iş oldu. Öncesinde de farklı projelerde hareket tasarımı yapmıştım. Ama HardLove’ın majör bir etkisi oldu.
Bu oyunla beraber sahne üstünde olmak kadar sahne gerisinde olmayı da sevdiğimi anladım. Koreografi üzerine daha çok düşünmeye başladım. Devamında Yaşam’a birlikte bir iş yapma teklifiyle gittim, o da bunu istekli karşıladı. Bizim için mesele olan, tartışmak istediğimiz kavramları ortaya döktük ve onların üzerinde çalışmaya başladık.
Başlangıçta bu işi tek kişilik olarak çalışmayı planlıyorduk. Yaşam’ın o dönemde Ankara’da yaşaması sebebiyle fiziksel olarak nadiren bir araya gelebildik. O sırada ben ne yapmak istediğim üzerine daha çok düşünme fırsatı buldum. Aslında yıllardır koreograf olarak kalabalık bir ekiple çalışmanın hayalini kuruyordum ama korktuğum için başlayamıyordum. Bu süreçte Özgür Adam İnanç da beni çok cesaretlendirdi. Ona bir teşekkür borçluyum.
Bu işi ansambl olarak çalışma arzusu giderek büyümeye başladı, bu fikri Yaşam’la paylaştım ve o da bunu sonuna kadar destekledi. Sonrasında sahnede izlemeye bayıldığım birçok sanatçıyı açık prova yapmaya davet ettim. Bir süre bu provalarda bolca denedik ve doğaçladık, sonra yavaş yavaş ekip oluşmaya başladı.
- Bu tarz dans performansları nasıl ortaya çıkıyor? Normalde klasik balede notasyon yazılır -sanırım Türkiye’de pek yazan da okuyan da kalmadı- siz de süreç nasıl işliyor?
Söylediğin şekilde, notasyona bağlı olarak da çalışabiliyor ama Kalabalık Sofra’nın süreci öyle olmadı. Bu süreç odaklı bir iş olarak yola çıktı. Performasın, ekibin varlığıyla ve aktif olarak çalışmasıyla şekillendiği bir yol oldu. Yola çıkarken bazı noktalar, kavramlar, meseleler belliydi ama buraya nasıl gideceğimiz belirsizdi. Bu benim açımdan tercih edilmiş bir belirsizlikti u sayede oraya gidecek yollar için bir deneme alanı açılmış oldu. Bu süreçte metnin varlığı, koreografik olarak nasıl........