Görülmeyeni gösteren, unutulanı hatırlatan toplumsal hafıza perdesi: FilmAmed’den Türkiye’ye bakmak

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

01 Ekim 2025

Diyarbakır’a doğru yola çıkarken aklımda "ütünün fişini çektim mi, ışıkları kapattım mı, kapıyı kitledim mi" sorularından başka hiçbir şey yoktu. Bunları yaptığıma kendimi ikna ettikten sonra belki de yorgun olduğum içindir bomboş bir zihinle havaalanına gittim.

Diyarbakır’a indiğim öğle saatlerinde tek isteğim hızlıca otele yerleşip akşam gerçekleşecek 9. FilmAmed Belgesel Film Festivali’nin açılışından önce biraz uyumaktı.

Ama otele geldiğimde çok şaşırmıştım, bizim için ayrılan odalar resmen 1 1 büyüklüğünde çamaşır makinesinden, bulaşık makinesine bütün ev eşyalarını bulabildiğiniz şık ve temiz bir “daireydi”. Öğrendim ki “zahmet edip kalkıp İstanbullardan gelmişiz ve ev rahatlığında ağırlanmalıymışız.” Herhalde siz de buna şaşırmama şaşırdınız. Tabii ben de biliyorum bölge halkının ne kadar misafirperver olduğunu, ellerinden gelse kendi evlerinde ağırlarlar ama yine de anlatmak istedim.

Biraz dinlendikten sonra festival alanına gittim ve hemen en azından İstanbul’dan tanıdığım birkaç kişiyi bulayım derken hiç tanımadığım onlarca insanla arkadaş oluverdim. Kimisi festivalde görevli, kimisi sanatçı, kimisi yönetmen, kimisi sadece izleyiciydi.

Açılış töreni, sanatçı Mehmet Atlı’nın konseriyle başlayıp Suriyeli yönetmen Nadya Derwîş’in Jinwar filmiyle devam edecekti ve bizi ÇandAmed Kongre Merkezi’nin bin 700 kişilik salonuna aldılar.

Protokol, davetli sanatçılar, yönetmenler, gazeteciler oturduktan sonra izleyiciler de yavaş yavaş gelmeye başladı. Bu seyirci akını yaklaşık yarım saat sürdü. En son moderatörler artık başlamak zorundayız dediklerinde seyirciler gelmeye devam ediyordu ama bin 700 kişilik salon çoktan dolmuştu. Merdivenler, kapı önleri gibi yerlere de insanlar yerleştikten sonra iki bin kişiden fazla sanatseverle beraber konseri dinlemeye başladık.

Hemen önümde oturan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Serra Bucak ve Kayapınar Belediyesi Eş Başkanı Berivan Gülşen Sincar şarkılara eşlik ediyor, ritim değiştikçe oturdukları yerde resmen halaya kalkmak için ısınıyorlardı ve sonunda olanlar oldu. İki bin insanın olduğu salonda parmaklar birbirine geçti ve festival gerçek anlamıyla başladı.

Türkçeye “topluca yapılan şenlik ve kutlama” diye tercüme edilebilecek “festival” kelimesi o anda vücut buluyordu ve ben bunu diğer kültür-sanat editörü arkadaşlarıma anlık video ve fotoğraflarla aktarıp “böylesini görmediniz” diyordum.

Açılış filmi Jinwar ise çok ilgi çekici bir konuyu perdeye taşıyordu ve film başlıyor anonsuyla salondaki herkes yerlerine oturdu, pür dikkat filmi izlemeye koyulduk.

1996 yılında Suriye’nin Haseke kentinde doğan genç yönetmen Nadya Derwîş’in yönetmen koltuğunda oturduğu Jinwar; kadınların özgür yaşamı için kendi kendine yeten bir alan olan, kararlılık, cesaret ve umutla kurulan, sadece kadınların ve çocuklarının yaşadığı bir köyün hikâyesini anlatıyordu.

Film, Suriye’nin kuzeyinde savaşın belirlediği toplumsal koşullar içerisinde ortaya çıkan yeni yaşam pratiklerini; toplumsal cinsiyet ilişkileri ve feminist kuram perspektifinden çözümlemeye çalışarak beyazperdeye taşıyor.

Çok uzatmadan biraz da festivalin genel tarihinden bahsedip sonra sanatçılarla, yönetmenlerle ve aktivistlerle yaptığım konuşmaları size aktaracağım.

FilmAmed, Kayapınar Belediyesi bünyesindeki Cegerxwîn Sanat Akademisi çatısı altında “Belgesel Günleri” olarak 18–24 Nisan 2011 tarihlerinde başlamış. İlk gösterimlerde yaklaşık 40 film izleyiciyle buluşmuş.

Festival, kısa sürede bölgenin en önemli belgesel buluşmalarından biri haline gelmesine rağmen, siyasal gelişmeler festivalin sürekliliğini etkilemiş. Aralık 2016’da Kayapınar Belediyesi’ne kayyum atanması ve belediye eş başkanının tutuklanmasının ardından 2017’de festival yapılamamış.

Buna rağmen Ortadoğu Sinema Akademisi Derneği’nin girişimleriyle festival sonraki yıllarda aralıklarla da olsa düzenlenmeye devam etmiş ama ne zorluklarla.

2024 yerel seçimlerinde Kayapınar Belediyesi’ni DEM Parti’nin kazanmasının ardından Ortadoğu Sinema Akademisi Derneği’nin yürütücülüğünü yaptığı festival, yeniden belediyenin desteğiyle gerçekleştirilmeye başlandı.

Diyarbakır’da 14 yıl içinde 9’uncu kez perde açan FilmAmed Belgesel Film Festivali, yasaklara, kayyumlara ve tüm engellere rağmen sözünü belgeselle kurmaya hep devam etmiş. İlk olarak; festivalin tertip komitesinden, sinemacı ve aktivist Lisa Çalan’la bu direniş hikâyesini konuştuk.

- FilmAmed Belgesel Film Festivali nasıl bir motivasyonla ortaya çıktı ve günümüze kadar ulaştı?

Bu konuyu konuşmak için öncelikle 90'lı yıllara bakmak gerekiyor. Çünkü o dönemde Kürtler, kendi hikâyelerini, yaşadıkları durumu ve toplumsal gerçeği anlatmanın yollarını aradılar. Bu süreçte estetik kaygılar ön planda değildi; daha çok hikâyenin hakikati önemsendi ve bu motivasyonla belgesel olarak yola çıkıldı. Kürt toplumu, sinemayı, özellikle de Kürt sinemasını ve belgeseli, yaşadığı toplumsal krizleri ve sorunları göstermenin bir aracı olarak görüyordu. Bu nedenle, sinemanın rolü estetik olmaktan çok hakikati söylemenin bir aracı olmaktı.

Haliyle, bu filmleri gösterecek alanların da yaratılması gerekiyordu. Çünkü o dönemlerde -ve bu durum hâlâ geçerlidir- Kürt sineması kendine Türkiye'de özellikle bir yer bulamadı. Gösterime alınacak salonlar yoktu ve festivallerde örtük bir sansür vardı.

İşte bu motivasyonla, bu gerçeklik temelinde, Cegerxwîn Sanat Akademisi ve Aram Tigran Konservatuvarı hocaları ve öğrencileri ile beraber bu festivalin somut ilk adımı atıldı ve festivale start verildi. Başlangıçtan itibaren bu festival, gösterilemeyen, örtük sansürle karşılaşan, toplumsal hafızayı sinema yoluyla ya da devletin ve sistemin mekanizmasıyla itilen şeyleri tekrar toplumla buluşturmayı amaçladı.

- Festival bu süreçte hangi zorluklarla karşılaştı ve bunları aşmak için neler yapıldı?

Kürt sineması bu süreçte zorluklar yaşadı. Bu konuda söylenebilecek çok şey var. Politik süreçler ve politik krizler her zaman Kürt sinemasını ya bir adım ileriye götürdü ya da on adım geriye itti. Bu yüzden Kürt sinemasına dair katmanlı bir müdahale meselesi söz konusu. Türkiye'de dönüp baktığımızda bir sansür meselesi olduğunu görüyoruz. Belgesel, hakikati gösteren bir noktada durduğu için, hakikat her zaman sansürleniyor.

Örneğin, Türkiye'deki festivallere baktığımızda (ki kadınlar biraz daha hakikate yüzünü çeviriyor), Antalya ve diğer festivaller iki kadın film yönetmenini sansürledi. Dolayısıyla, bizler de bununla, yani örtük sansürle, sansürle ve dönemin değişen politik süreçleriyle her zaman mücadele ettik. Son 8 ila 10 yıl arasında bu festivali yapma koşulları bile bizim açımızdan çok daha zordu. İki yıl önce bir festivalimiz oldu; ancak daha önce dayanışmayla, "biletini al gel" gibi stratejilerle bu festivali yapabildik. Fakat bugün, bizler açısından yeniden somut, yenilenme süreciyle beraber bir adım atmaktır. Bu festivali bu şekilde yeniden başlatmak bizim için önemlidir.

- Peki, FilmAmed'i diğer belgesel festivallerinden ayıran en önemli özellikler nelerdir ve bu belgesel film festivali bölge için ne anlam taşıyor?

FilmAmed Belgesel Film Festivali, bütün olarak hikâyelerin kendilerini bulabileceği bir yerdir. Ana........

© T24