Ankara’da güz
Diğer
26 Ekim 2025
Bu yıl sonbahar yerine sıkca “güz” demekte olduğumu fark edince, depreşen derin bir özlemime şiirsel bir gönderme yapmakta olduğumu burukça duyumsadım.
Bu güz, sabahları erkenden indiğim “bizim vadi” kızıl kahverengi tonlarla, ben ise hüzünle bezendim.
Çünkü kavuşmalar nedeniyle sonbaharın başını severken, ortasına gelince hımbıllaşan ruhu incelmeye başlayan ben, anneme sızlanır, insan zaten başka da kimseye sızlanamıyor, o da “mevsimler geçer, Allah gönül kışı vermesin yeter “diye teskin ederdi.
O, toprağın çoktan öteki mevsime karışan kuru yapraklarla bezendiği, dallarına sıkıca tutunan yapraklarınsa büyüleyici bir kızıla büründüğü bu bahara, sonbahar yerine güz derdi.
Güz kelime kökeninin, Orta Çağ Türkçesindeki "kuz"; güneş görmeyen yer, gölgeli yer, sözcüğüyle ilişkili olabileceğini belirten kaynaklar var.
İşte ben de biraz da isteyerek gölgeme çekilir, kendimi ve ta anımsadığım çocukluk yıllarımda dahi, nedense çok sevdiğim çalışmaya kapatırdım.
Dışarıdan, gün ışığından yorulmuş bedenim ve zihnimin ağırlaşması, üşüyen ayaklarımın çorapla buluşmasından memnun, elimden düşmeyen sıcak içeceklerle, geleceğinden emin olduğum ilkbaharı beklemeye koyulurdum.
İşimde kaybolurken bana doğaya sığınmaktan başka çare bırakmayan pandemide sonbaharı da sevmeye başlamıştım üstelik.
O da tıpkı sürekli ruhumun tozunu alıp parlatan zihnime tezat giderek gölgemi, parlamayan yanlarımı da sevmeye, özümsemeye başlamam gibi bir sevmekti.
Erken sabahlarda yürürken bilhassa çıtırdattığım yaprakları, toprağa dökülen açılmış kestaneleri, renklerdeki asaleti duyumsuyor, zamanla ilişkimizi kavramaya çalışıyordum.
Sıkça seyahat ettiğim bu güz mevsiminde, havaalanı dönüşlerinde kahırlanarak iyiden iyiye bir taşra şehrine dönüştüğünü fark ettiğim, vakarını iyice yitiren Ankara’da güz pek romantik değil artık.
Kavuşmaların şehrinde, kavuşmaların yerini de artık vedaların aldığı düşünülecek olursa, ben de şimdilik birkaç mevsime daha kalacak bir vedaya hazırlandığımı seziyorum...
Bu şehirden gitmek, artık işlevsizleşen nafile çabalarla birlikte şehri de terk etmek isteği ağır basıyor.
“Zamana borçlu olduğumuz tek şey yaşam” diyor Clarice Lispector.
Ve kendimize borçlu olduğumuz da bir yaşam ki, yaşamın bana borcu benim ona borcumu çoktan aştı diye düşünüyorum.
Bu güz mevsiminde, “Mitokondriyal Havvalarım” olan eşsiz iki kadının yaşama vedaları, onların yaşama........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein