‘Elimizin kiri’ diye silip attığımız mikroplar

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

07 Aralık 2025

Her şey altı yıl önce bugünlerde Çin’de 55 yaşında bir adamın kendini iyi hissetmediğini söylemesiyle başladı

Bu cümle zihnimizin hemen yakalayacağı gizemli kıta metaforuyla distopik bir romanın giriş cümlesi olmaya ne kadar da uygun.

Ama bu “sonra da hayatın akışını aylarca hatta yıllarca süren bir kesintiye uğratan tekinsiz bir zamandı” diye özetlenilebilecek kurgusuz bir distopya oldu.

Bazılarımız işini, sevdiklerini ve sağlığını yitirdi.

Hem hiç olmamış hem de bir ömür yalnızca bu olmuş gibi bir fenomen.

O günlerde bir günce gibi tuttuğum notları, yalnızca not tutarak nefes alabiliyordum, edebi, felsefi, etik ve politik bakış açımla harmanlayıp bir kitap yazmıştım.

Salgının Seyir Defteri adlı bu kitabımın önsözünde Çetin Balanuye şöyle diyor

“Salgınlar ender gerçekleşir ve ender fenomenlerin tümü gibi salgınlar da bireysel çabayı aşan, tastamam toplumsal bir hazır bulunuşluk gerektirir. Bu hazırlık olmaksızın gerçekleşen bir karşılaşma felakete dönüşebilir. Bu nedenle, insanın var kalma çabası açısından ender fenomenlere hazır olması, bunun için de nesnel gerçekliği olabildiğince nesnel yollardan kavramaya çalışması hayatidir.”

Bu kitabı yazarken, “biyolojik bir küre”de bulunuşumuzla ilişkili nesnel gerçekliği kavratmak çabamın bir gün yine böyle bir karanlıkta mum ışığı olacağını umuyordum.

Ama aslında böylesi felaketlerin nesnel olarak kavranılabilmesinin mümkün olamayacağına da biliyordum

“Hiç kimse baş edemeyeceği bu gerçeği hayatında istemiyordu; üstelik salgını yönetenler de gerçeklerle yüzleşmekten hoşlanmıyordu. O sıralarda tek gerçek, hayatlarımızın belirsiz bir süre daha alışageldiğimiz normale dönemeyeceği idi” diye not düşmüşüm.

O günlerde iyice kavradığım yalın gerçekler şöyleydi; telaşla bastırılan yas’ın yalnızlığı, unutuluşa bırakmanın hatırlamaktan çok daha fazla çaba gerektirdiği, eğer düş gücümüz olmazsa bizsiz bir geleceğin bize rağmen geleceğiydi…

Ve bu kavrayış bugünleri de kavramamı ve bu karanlık zamana tahammül edebilmemi kolaylaştırıyor.

“Pandeminin nasıl bir tarih yazdığını anlamak zaman alacak elbette” derken, bir yandan da sonsuz bir unutuluşa bırakılamayacak bu katı gerçekliği hikaye ederek akışa katmaya çabalıyordum.

“Ancak kendi hikâyenizle buluştuğunuzda, eşlik ettiğiniz hikâyeler de anlam kazanıyor ve sınırsızlaşıyordu. En zor zamanlarda dahi, kendinize ait hikâyeyi yakalamanın mümkün olduğunu kavradım. Tek elimizde olan da buydu.”

Zor zamanlar için sakladığım yedek gücüme şu cümleyi kodladım; kendi hikayeni bırakma.

Çünkü hakikatler katı ama hikaye akıcı ve akılda kalıcıdır.

O tekinsiz pandemik zaman benim hikâyemin eksiltilemeyecek parçası oldu hatta yazmak arzumu alevlendirerek eksildiğim yerden tamamladı.

“Hiçbir şey hatırlanmamak üzere yaşanmamalı “diye düşünüyorum.

Unutuluşa bırakarak yaşanılan “her şeyi” çıkardığımızda, yaşadığımız zamandan geriye şimdi olduğu gibi “hiçbir şey” kalıyor.

Pandeminin, evrenin çok boyutluluğunu, gezegende yaşadığımız “muazzam gerçekliği” kavratmayı değilse de fark ettirerek artık biyolojik gerçekliğimize uyandırmasını umuyordum.

Ama unuttuğum şuydu; zaten salgının pandemiye........

© T24