İsrail Soykırım Sözleşmesi’ni aştı

Diğer

11 Haziran 2024

7 Ekim 2023 uluslararası siyaset ve hukuk tarihinde dönüm noktalarından biri. Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısının boyutları belki ancak 11 Eylül 2001 terör saldırısı ile karşılaştırılabilecek bir eylem. Bunu mazur gösterecek bir gerekçe olmaz.

11 Eylül sonrasında, uluslararası toplumun büyük çoğunluğu dayanışma göstermiş, BM Güvenlik Konseyi harekete geçerek terörizmle mücadele alanında ilerleme sağlayan önemli kararlar kabul etmişti. BM üyesi tüm devletler için hukuken bağlayıcı nitelik taşıyan bu kararların yol göstericiliğinde terörizmle mücadeleye ilişkin uluslararası normatif yapı geliştirilmişti.

Öte yandan, ABD önderliğindeki koalisyonun uluslararası hukuk yükümlülüklerini görmezden gelerek yürüttüğü işgal operasyonu, barış ve güvenlik açısından yıkıcı sonuçları halen devam eden felakete yol açmıştı.

7 Ekim sonrasında ise uluslararası siyaset farklı parametrelerin etkisinde kaldı. Uluslararası hukuk yükümlülükleri dikkate alınmadı, çifte standart öne çıktı, ikiyüzlülük örneği görülmemiş düzeye ulaştı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan uluslararası güvenlik mimarisine güven ciddi ölçüde sorgulanır duruma geldi.

Bu koşullarda, BM Güvenlik Konseyi dayanışma gösteremedi. Uluslararası barış ve güvenliğin korunması işlevini yerine getiremedi, sınıfta kaldı.

Toplam 15 üye devletten oluşan BM Güvenlik Konseyi İsrail’i koşulsuz destekleyen ABD’nin veto yetkisini kullanmayı tercih etme siyaseti karşısında işlevsiz kalınca, tüm BM üyesi devletlerin yer aldığı BM Genel Kurulu devreye girdi. Ancak, İsrail’in sivil halka karşı yürüttüğü katliamın durdurulmasına yönelik yüksek çoğunlukla aldığı kararlar, hukuken bağlayıcı olmadığından alanda durumun değişmesini sağlayamadı.

İsrail’in 1967’den bu yana Batı Şeria ve Gazze dahil Filistin topraklarını işgalinin uluslararası hukukun ihlali olduğu tartışmasız bir gerçek. Çok sayıda BM kararı da bu gerçeği destekliyor.

Bu durum, bölgesel olduğu gibi küresel kalıcı barışın da temel ön koşulları arasında ön sırada yer alan iki devletli çözümün önünde de engel oluşturuyor.

İsrail’in yalnız Gazze’de değil, Batı Şeria dahil işgal altındaki Filistin topraklarında sürdürdüğü katliamın dökümünü yapmak insanın vicdanını sızlatıyor.

On binlerce masum Filistinli sivil, uluslararası hukuku ve insani değerleri yok sayan korkunç katliamlar sonucunda öldü. On binlercesi yaralandı, engelli duruma geldi, psikolojik travmadan yaşadıkları sürece kurtulamayacaklar. İki milyondan fazla Filistinlinin yaşadığı Gazze tümüyle bir enkaz yığınına dönüştü. Binlerce kişinin halen enkaz altında olduğu da bir gerçek. Tüm Gazze nüfusu bir çok kez zorla yerlerinden edildi. Güvenli bölge ilan edilen yerlerde, hastanelerde, okullarda, mülteci kamplarında İsrail silahlı kuvvetlerinin vahşet eşiğini tarihin en yüksek noktasına çıkaran saldırıları sonucunda katledildiler.

Bitmedi, bunlar tüm dünyanın gözü önünde, uluslararası yargı kararlarına ve siyasi çağrılara karşın devam ediyor. Her gün onlarca, bazı günler yüzlerce bebek, çocuk, kadın, yaşlı ya da genç sivil korkunç saldırılarda katlediliyorlar.

İsrail’in “kendini savunma hakkı” varmış...

İsrail’in “aralarında teröristlerin olabileceği sivil grupları hedef alma hakkı” varmış!

Kurallara dayalı uluslararası düzenden, demokrasiden, insan haklarından söz eden bir süper güç sözcüsünün bu yöndeki beyanlarını kulaklarıma inanmakta zorluk çekerek dinledim.

BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan raporlarda, BM Genel Kurul kararlarında, BM İnsan Hakları Konseyi tartışmalarında insanlık dışı katliamların dökümü mevcut.

Her gün dünya televizyon kanallarının canlı yayınlarında, sosyal medyada vahşetin boyutlarını gözlerimiz dolarak, öfkelenerek izliyoruz.

Amerikan, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Rus, Çin televizyon kanallarının, yazılı medyasının tümü yalan söylüyor olabilir mi?

İzlediğimiz canlı yayınlar bilim kurgu değilse, haberler yapay zeka tarafından yaratılmıyorsa, on binlerce masum sivilin vahşice katledilmesinin kabul edilebilir bir gerekçesi olabilir mi?

Buna engel olma yeteneği olan uluslararası aktörlerin durumu “İsrail’in kendini savunma hakkı” olarak sunmaya çalışmaları utanma sınırlarını zorlamıyor mu?

İsrail’in “işgali altındaki topraklarda kendini savunma hakkı” hukuk ve siyaset zemininde açıklanabilir mi?

İsrail’in “kendini savunma hakkı” gerekçesiyle ve “Hamas’ı yok etmek” amacıyla Gazze’ye karşı başlattığı operasyon tanımlanan hedefin çok ötesine geçti. İşgal altındaki Gazze’de yaşayan 2,3 milyon Filistinli’nin yaşam hakkını ortadan........

© T24