Türkiye'de gelir dağılımı, iç ve dış tasarruf: 'Yüksek gelirli grupların daha az tüketim, daha çok tasarruf yapacağı' varsayımı doğrulandı mı?

Diğer

23 Temmuz 2024

Son günlerde şöyle bir söylem var: İktidar, sabit ve düşük gelirlilerin üzerine ekonomik anlamda öyle çok gidiyor ki, zaten kötü olan yaşam koşullarını bilerek ve isteyerek daha da kötüleştiriyor.

Amacı nedir? “Sabit ve düşük gelirlilerin bir siyasi tepki vermesini bekliyor. Böylece kendisine de siyasi sonuçlar çıkarmaya çalışıyor.” Bu söylem bir komplo teorisini anlatır gibidir.

Doğrudur; nüfusun önemli bir bölümü gerçekten sefalet, hatta açlık koşullarında yaşıyor. Şimdiye kadar böylesi görülmemişti. Ancak, bana bu zor koşullar bir “ekonomik yaklaşımın”, bir “ekonomik modelin” sonucu olarak yaratıldı gibi geliyor.

Amaç, belli bir “yaklaşımla” bazı grupların tüketimini düşürüp, tasarrufunu yükseltmek olarak özetlenebilir. Burada birkaç soru var.

1) Bu “yaklaşım” nedir?

2) Acaba yaklaşım doğru mudur?

3) Acaba bu yaklaşım Türkiye koşullarında geçerli midir?

Bu yazıda bu sorulara yanıt vermeye çalışıyorum. Şimdiden söyleyebilrim ki, gelir grupları itibariyle tasarruf oranlarına baktığımızda, yaklaşım geçerli görünmüyor. Gelir ve tüketim dağılımı bozulduğuyla kalıyor. Şimdi hikâyeyi baştan alalım.

2021’den başlayarak, Türkiye’de uygulanan politikaların sonucu olarak, gelir dağılımında çok belirgin bir bozulma oldu. Gelir dağılımındaki bozulmanın siyasi ve toplumsal etkilerini görüyoruz, görmeye de devam edeceğiz.

Bozulma tüketimin dağılımında daha da fazla vardı. Şöyle ki, zaten toplam tüketimden düşük pay alan grupların bu payları daha da düştü. Bunları daha önce tartıştık. Örneğin, Uygur (28 Haziran 2024; 14 Haziran 2024; 30 Ocak 2024; 18 Ocak 2024.)

Tüketimden hareketle, konuyu bir de tasarruf yönünden ele alalım. İktisatta, tüketimi ve dolayısıyla tasarrufu belirleyen öncelikle gelirdir. Gelirden başka tüketimin belirleyicileri arasında şu unsurlar vardır:

1) Bugünkü ve gelecekte beklelen fiyatlar,

2) Vergiler, özellikle harcanabilir geliri etkileyen vergiler,

3) Faiz oranı,

4) Servet,

5) Gelir dağılımı,

6) Gelecekte beklenen gelir,

7) Belirsizlik, gösteriş veya pintilik gibi psikolojik unsurlar.

Keynes, “Genel Teori”de tüketimi / tasarrufu uzunca boylu açıklarken, gelir dağılımını tüketimi / tasarrufu etkileyen önemli bir unsur olarak vurgulamıştır. Keynes’in şöyle bir saptaması var;

“Düşük gelirli kesimlerin tüketim eğilimi, varlıklı kesimlerin tüketim eğiliminden daha yüksektir. Bu bakımdan daha eşit bir gelir dağılımı toplam tüketimin artmasına neden olur.

Tersi durumda, daha eşitsiz bir gelir dağılımı gelişmesi, toplam tüketimin azalmasına neden olur. Örneğin enflasyon nedeniyle böyle bir gelir dağılımı bozulması olmuşsa, vergi politikası ile düzeltilmelidir. Bakılması gereken dağılım, vergi sonrası harcanabilir gelirin dağılımıdır.” Bu konularda bakınız Keynes (1936, Bölüm 8, 9, 10).

Türkiye’de 2021 ve sonrasında uygulanan politikaların bir temeli bu olabilir: Düşük gelirlilerden yüksek gelirlilere doğru bir gelir ve servet aktarımı yapılsın, böylece geliri daha da yükselen gruplar daha az tüketim, daha çok tasarruf yapsınlar. İnsan ve yaşam maliyeti çok yüksek bir yaklaşım.

Belirtmem gerekir ki, bu yaklaşım bazı istikrar veya enflasyonu düşürme programlarında açıkça belirtilmiştir. Hatta, kaynak olarak Keynes de gösterilmiştir. Halbuki Keynes, gelir dağılımının örneğin enflasyon gibi bir nedenle bozulması ile bu sonucun ortaya çıkabildiğini belirtmiş, vergi politikası ile düzeltilmesini önermiştir.

Bu yaklaşım, ekonomik olarak da sosyal olarak da doğru bir yaklaşım değildir. Birçok çalışmaya göre, gelir dağılımının tüketim / tasarruf üzerindeki etkisi tartışmalıdır.

Bu yaklaşım Türkiye koşullarında geçerli midir? Bu sorunun yanıtını, gelir grupları itibariyle tasarruf oranlarına bakarak vermeye çalışalım.

Yaklaşımın Türkiye’de geçerli olup olmadığını gelir ve tüketim dağılımlarını........

© T24