Diğer
T24 Haftalık Yazarı
03 Haziran 2024
Bu hafta size izlediğim bir belgeselden ve belgeselin kahramanlarının yolunun bir Türk girişimciyle nasıl kesiştiğinden bahsetmek istiyorum.
Belgeselin ismi “MoviePass, MovieCrash.” Geçen hafta HBO’da yayımlandı.
Film, MoviePass isimli girişimin büyük paralar harcanarak nasıl battığını anlatıyor.
MoviePass eğlence endüstrisinde faaliyet gösteren ve 2011’de hayata geçirilmiş bir girişim. Mantığı basit: Aylık sabit bir ücret karşılığı size kredi kartı niteliğine sahip bir MoviePass kartı veriyorlar ve bu kartla abonelik ücreti karşılığında bir ay boyunca sınırsız sayıda filmi sinemada izleyebiliyorsunuz.
Girişimi hayata geçiren isim Stacy Spikes. Siyah bir Amerikalı olan Spikes yine siyah bir yatırımcı olan Hamet Watt’la yola çıkıyor. Siyah olduklarını özellikle belirtiyorum zira belgesel boyunca anlıyoruz ki, Hollywood’da böyle bir girişimi iki siyah olarak hayata geçirmek istediğinizde karşınıza beyazların karşılaşmadığı türden engeller çıkıyor.
Spikes sinema sektöründen gelen biri, Sundance Film Festivali’nde Latin ve siyahi yapımların daha fazla yer alması için girişimleri karşılıksız kalınca 1997’de Urbanworld Film Festivali’ni hayata geçiriyor.
Hamet Watt ve Stacy Spikes, MoviePass girişimini belli bir noktaya getiriyorlar fakat istedikleri hızda büyümeyi beceremiyorlar. Fiyatları aylık 39,90 doların altına çekemeyince abone sayıları bir türlü artmıyor. Ve bir tür tıkanma sürecine giriyorlar.
Girişim para kazanır durumda değil çünkü sinema salonlarıyla toplu anlaşmalar yapmayı beceremiyorlar.
Şimdi hikâyeyi burada keselim ve yeniden dönmek üzere belgeselde ismi geçmese de bu hikâyenin tam ortasında yer alan Türkiye’deki bir girişime göz atalım.
MoviePass’e çok benzeyen bir başka startup 2014’te beyaz yakalı kariyerinden girişimci olmak amacıyla ayrılan bir genç tarafından hayata geçiriliyor. Bilkent mezunu Rıfat Oğuz mezuniyetinden sadece dört yıl sonra benzer bir iş modelini Türkiye’de uygulamaya karar veriyor.
Oğuz’ın girişiminin adı Sinemia. Sinemia ismini iyi hatırlıyorum çünkü ben de bir zamanlar Sinemia üyesiydim.
Sinemia’nın mantığı MoviePass’e çok benziyor… Yine aylık abonelik ücreti ödeyerek sahip olduğunuz bir kartla sinema salonuna gidiyorsunuz, sizin salonda olduğunuz konum bilgisiyle onaylandığında kartınızla istediğiniz filme bilet alıyor ve filmi izleyebiliyorsunuz.
Rıfat Oğuz’un startup’ı girişimcilik dünyasına hızlı bir giriş yapıyor ve 2015’te ilk yatırımını alarak büyümeye başlıyor. Yani 2015 itibarıyla aşağı yukarı aynı mantığa sahip iki girişimden biri ABD’de, diğeri Türkiye’de sektöre tutunma savaşı veriyor.
Tek bir farkla… Sinemia daha hızlı büyüyor! Halka açık bir şirket olmadığı için abone rakamları elimizde yok ama Rıfat Oğuz 2017’de verdiği röportajlarda Sinemia’nın 200 binden fazla aktif kullanıcısı olduğunu söylüyor. Belgeselden öğreniyoruz ki aynı esnada MoviePass 20 bin kullanıcı seviyesinde takılmış durumda ve daha ileriye gidemiyor.
Büyük ihtimalle bu durumu gören Rıfat Oğuz büyük bir karar veriyor: ABD pazarına girmek!
Çok da iddialı… 2,5 milyon dolar yatırımla geldiği noktaya o denli güveniyor ki, 2017’de İngiltere’den “Yılın CEO’Su” ödülü aldıktan sonra verdiği röportajlarda tek rakiplerinin MoviePass olduğunu, kendilerinin daha hızlı büyüdüğünü belirterek bir vadede MoviePass’i alma planları yaptığını dile getiriyor.
Yetmiyor, ABD’yle birlikte Kanada’da pazara gireceklerini, daha sonraki hedeflerinin ise Uzak Doğu olacağını, Hong Kong ve Singapur’dan sonra Çin ve Güney Kore pazarını da test edeceklerini söylüyor. Üç yılda şirketin değerinin 1 milyar dolara ulaşacağına........