menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Pazartesi Yazıları | Bir yalı, beş adam: Yolu Zeki Paşa Yalısı’ndan geçenler

30 11
24.11.2025

Diğer

24 Kasım 2025

Sarıyer Rumelihisarı’nda yer alan ve II. Abdülhamid döneminin nazırlarından Zeki Paşa için dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallaury tarafından tasarlanan İstanbul Boğazı’nın simge yapılarından, 23 odalı tarihi Zeki Paşa Yalısı

İstanbul Boğazı’ndaki Zeki Paşa Yalısı’nın satışa çıktığına dair haberleri görmüşsünüzdür.

Benzer haberler bundan altı yıl önce de ortalığa dökülmüş lakin belli ki bu tarihi yalı sahibini bir türlü bulamamıştı.

Zenginin malı züğürdün çenesini yorar misali yalıyla ilgili her satış girişiminde rakamlar konuşuyor. 23 odası varmış, 5 salonu, 8 banyosu… İki bin küsur metrekare kapalı alan… Tahmini değeri 2 ila 6 milyar liraymış. Dünyanın en pahalı gayrimenkullerindenmiş.

Oysa bir de hikâyesi var o yalının. O hikâye yalıya eli değenlerle zenginleşiyor ve anlam kazanıyor. Bu tarihi eseri hikâyesi değerli kılıyor.

Bir Boğaz Yalısı’nın tarihini kazınca bakın altından kimler çıkıyor:

Zeki Paşa Yalısı’nın mimarı. Türkiye’de modern mimarlık eğitiminin de bir bakıma babası. Bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi olarak bildiğimiz bina vaktiyle Osman Hamdi Bey’in girişimiyle Sanayi-i Nefise Mektebi olarak kullanılıyordu. Vallaury o binayı Osman Hamdi’nin arzusu üzerine inşa etmekle kalmadı, mimarlık bölümünün kurucusu olarak orada tam 25 yılını geçirdi.

İstanbul’da doğdu ve öldü Vallaury. Sadece mimarlık eğitimi için Fransa’ya gidip döndü. Fransa kökenli bir levanten olan babası Edouard, 1806’da Fransız elçiliğinde çalışmak üzere İstanbul’a gelmiş, görevi bitince dönmeyip kalmış bir mutfak ustasıydı. Uzmanlığı pasta, şekerleme ve tatlılardı.

Osmanlı padişahları için tatlı ve pastalar hazırlardı. Dükkânı meşhur Çiçek Pasajı’ndaydı. (O zamanki adı Hristaki Pasajı.) Sonra çok meşhur olacak Lebon Pastanesi’nin (profiterolde İnci Pastanesi’yle yarışırdı bir zamanlar) kurucusu Bay Lebon sadece Edouard Usta’nın çırağı değil aynı zamanda damadıydı. Alexandre’ın ise kayınbiraderi.

Dünyanın sayılı güzel sanat okullarından Ecoles des Beaux-Arts’tan mezun olan Alexandre Vallaury mimarlık eğitimi vermenin yanı sıra İstanbul’un -özellikle büyük 1894 depreminden sonra- yeniden inşasında da büyük rol aldı.

Rumeli Hisarı’ndan Baltalimanı’na ilerlerken gözünüze çarpan Zeka Paşa Yalısı da bu depremin hemen ardından inşasına başlanan bir yapı. Aynı sahilde, sadece birkaç kilometre ötedeki Afif Paşa Yalısı’nda da onun imzası var. Keza Pera Palas, Büyükada Rum Yetimhanesi, Haydarpaşa Lisesi gibi İstanbul’un en göze çarpan yapılarında da…

İtalyan mimar Raimondo D’Aranco’yla birlikte “Mimar-ı Şehir” olarak anıldılar. Yani bu şehrin mimarları…

Osmanlı’nın en yüksek rütbeli komutanlarından. (Müşir mareşal anlamına geliyor.) Özellikle Padişah 2. Abdülhamid’in yakın ekibinden. Yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra ismi değişen Topçu Ocağı’nın ve askeri okulların baş komutanı.

Yalıyı haremi Ayşe Hanım için yaptırıyor. Fakat içinde oturmak kısmet olmuyor. 2. Meşrutiyet’in ardından İttihatçılar tarafından tutuklanıp önce Büyükada’ya, sonra Rodos’a sürgüne gönderiliyor.

Pınar Çelik Azap’ın “Müşirlikten Sürgüne Bir Hayat: Mustafa Zeki Paşa (1908-1914)” makalesi dönemin gazetelerinde Zeki Paşa aleyhine çıkan yazıların ve suçlamaların dökümünü detaylı bir şekilde anlatıyor. Zeki Paşa’ya yöneltilen en önemli suçlama Abdülhamid adına İttihatçıları fişleyen bir casus ağı kurması. Padişaha hemen her gün istihbarat bilgi notu gönderiyor. Öyle bir tane de değil, bazı günler notların sayısı yirmiye çıkıyor.

Bir de yolsuzluk suçlaması var. Özellikle Tanin Gazetesi, Paşa’yı görevini kullanarak kamu ve vakıf mallarını üzerine geçirmekle ve hızla zenginleşmekle suçluyor.

Gazetede Zeki Paşa’nın mal varlığı kalem kalem yazılıyor. Üstelik en kıymetli........

© T24