Tanrının ışık huzmesindeki işaretinden Konstantin'in rüyasına: İznik Konsili

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

14 Aralık 2025

“Korumalar ve muhafızlar kılıçlarını çekerek, sarayın girişinden itibaren İmparatoru selamlayan konumda beklemektedirler. İmparator Konstantin muhafızların tam ortasından bir tanrı edasıyla salona girerken, seremoninin baş aktörü olarak katılanları selamlar. Hayran bırakır. Saray erkanının bir kısmı masada otururken, diğerleri geniş koltuklara yaslanarak töreni izlemeyi tercih ederler… Neron’un, Roma Sarayının bahçelerinde Hristiyanları meşale gibi kullanarak yaktığı acı günler artık geride kalmıştır.”

- Caesarea Metropoliti Eusebius

1054 yılının sıcak bir Temmuz sabahı. Ayasofya’nın rengarenk çiçeklerle bezenmiş geniş bahçesinde çalışan işçiler kısa bir süre sonra gelecek ziyaretçilerin ibadet sonrası dinlenecekleri alanda hummalı bir faaliyet içindeler. Ayasofya (Holy Wisdom-Kutsal Bilgelik) Kilisesinin içinde de sabah ayini için hazırlıklar tüm titizliğiyle sürdürülürken kısa bir süre önce şehre gelen Papalık Temsilcisi Kardinal Humbert’le iki adamı ansızın büyük mabede girip sunağa “Aforoz Belgesi”ni bırakırlar. Çevresindekilerin endişe dolu bakışları arasında Batı kapısına doğru yönelen Kardinal ayağının tozunu silkeleyerek “Tanrı şahidimiz olsun, biz görevimizi yaptık” diye haykırınca, bir din görevlisi sunağa bırakılan belgeyi hızla okuyup, telaşla arkalarından koşar. Görevli belgeyi sunaktan almaları için Kardinale yalvarmaya başlamıştır. Ayasofya’dan bir an önce çıkmaya çalışan Humbert ve ekibi bu yakarışa aldırış etmeyince, Aforoz belgesi kilise görevlisi tarafından sunaktan alınıp, pencereden dışarı fırlatılacaktır.

Bu olay Doğu Ortodoksları ile Katolik Batı arasındaki ayrılığın kesinleştiği gün olarak düşünülürse de tarihçiler ayrılığın kesin bir tarihi olmadığını, bunun en az beş yüz yıllık bir süreç olduğunu kabul ederler.

Yüzyıllarca mağaralarda (Catacomb Church) gizli ayinlerle sürdürülen Hristiyanlık inancında bölünme yaklaşık beşer yüzyıllık aralıklarla üç farklı aşamada gerçekleşir. İlk bölünme beş ve altıncı yüzyıllar arasında gerçekleşir.

Başlangıçta Oryantal Ortodoks Kiliseler olarak tanınan Hristiyan alemi:

“Doğu Suriye Kiliseleri” (Irak, İran, bazen de Süryani (1), Nestorian ve Kaldean olarak bilinen)

“Monofizit Kiliseler” (Suriye Antioch, Hindistan’daki Suriye, Mısır Koptik, Ermeni ve Ethopya) olmak üzere, iki gruba ayrılırlar.

İlk grupta yer alan Doğu Kiliselerinin günümüzde 600.000 civarında inançlısı olduğu bilinir. Monofizit kiliseler grubunun ise 35 milyona yakın inananı olduğu söylenir. Evrensel bir din olarak gelişmeye devam ederken, üç farklı kültür: Semitik, eski Yunan ve Latin kültürleri içinde evrilen Hristiyanlıkta ikinci büyük ayrılık ise yaklaşık beş yüzyıl sonra Doğu Ortodoksları ve Katolik Batı olacak şekilde 1054 yılında gerçekleşir.

Dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde, 863 yılında Aziz Cyril ile Aziz Methodius’un Bizans İmparatorluğunun kuzeyindeki Slavlar üzerinde yürüttükleri misyonerlik çalışmaları sonrasında Bulgarlar, Sırplar ve Ruslar Hristiyan inancını benimseyeceklerdir. Bizans’ın öneminin gittikçe azalması ve Türklerin İstanbul’u 1453 yılında fethetmesiyle birlikte, bir önceki yazımda bahsettiğim üzere Moskova Prensliği Bizans’ın yerini almaya çalışacak, sonrasında Rusya Çarlığı kimliği ile Ortodoks aleminin koruyucusu olarak ön plana çıkacaktır.

Milattan sonra 312 yılında Roma tarihinde kesin bir dönüm noktası yaşanır. Konstantin, Roma yakınlarındaki Milvian Köprüsünde kendisini imparator ilan eden Maximian’ın ordusu ile karşılaşır. Savaşı Konstantin kazanır.

Bir söylentiye göre, Konstantin savaş meydanında iken bir ara gökyüzüne baktığında haç şeklinde bir ışık hüzmesi görür. Işık hüzmesinin önünde “In this sign conquer - Bu işaretle zafer kazan” yazısı belirmiş, Konstantin’i çok etkilemiştir. Konstantin danışmanları ile görüştüğünde bunun Tanrının bir işareti olduğunu düşünür. Savaş sırasında kalkanların üzerindeki çift başlı Bizans kartalı silinerek, haç işareti dini sembol olarak kullanılmıştır. (2)

Haç sembolüyle kazandığına ikna olan Konstantin savaşın ertesinde Hristiyan olduğunu ilan eder.

Konstantin, savaştan bir yıl sonra, 313 yılında batıdaki Eş İmparator Licinius’la birlikte tarihi “Edict of Milan- Milano Fermanını” imzalayarak, imparatorlukta yaşayan Hristiyan nüfusa inanç konusunda geniş bir dini özgürlük sağlandığını ilan edecektir. Bu olaydan hemen sonra Licinius’un kız kardeşi Konstantia ile evlenir. İmparatorluk her iki imparator tarafından kısa bir süre birlikte yönetilir.

323 yılında bir ihaneti üzerine önce Selanik’e sürdüğü Licinius’u bir yıl sonra idam ettirerek, tek başına imparatorluğunu ilan eden Konstantin, döndüğünde hem Diocletian (3) hem de Licinius’un başkent olarak kullandığı İznik’e gider. Bir yıl İznik’te kalır. Bu süre içinde 324 Fermanını yayınlayarak Hristiyan mahkumları affeder, el konulan mallarını iade eder. Milano’daki imparatorluk bürokrasisini İznik’e getirir. Ama aklı, birçok defa içinden geçtiği muhteşem güzellikteki Byzantium’dadır.

Aynı yıl imparatorluğun başkentini resmi olarak Roma’dan Byzantium’a taşıyarak, şehre “Konstantinopolis” olarak ismini verir. 330 yılında çıkarılan kanunla şehrin başkent oluşu resmen ilan edilerek, pagan inancı kesin olarak yasaklanır. Hristiyanlık resmi bir din haline geldikten sonra, de facto olarak Ortodoksların merkezi Konstantinopolis, Katolikliğin merkezi ise Roma olur. Dini liderler Konstantinopolis Piskoposu (Patrik) ve Roma Piskoposu şeklinde anılmaya başlanır. 381 yılına gelindiğinde Ortodoks Patrik, Roma’yı ziyaret ettiğinde Piskopos Siricius’a Papa unvanını verecektir. Papalık unvanını çok seven Katolikler, daha sonraları batıda daha etkin ve belirgin olarak dini liderlerini Papa olarak tanıyıp, anacaklardır.

Türklerin fethinden önce tarihçiler tarafından Konstantinopolis olarak adlandırılan şehre o günlerde “Yeni Roma” da denilmektedir. Başkentin eski Roma’dan taşınmasında hem ekonomik-politik hem de dini iki gerekçenin olduğu rivayet olunur. Bu düşünceye göre, eski Roma çok tanrılı pagan inancını temsil eden bina ve heykellerle donatılarak, kirletilmiştir. Yeni şehirde pagan inancı ve ritüelleri kesinlikle yasaklanmış, tek tanrılı yeni bir din için temiz bir sayfa açılmıştır. İstanbul o günlerde boğazın sunduğu doğal liman konumuyla geleceğin zenginliğini adeta müjdelemekte, Bizans’ın politik ve ekonomik gücü için büyük bir potansiyel taşımaktadır.

İmparator Konstantin ikinci iş olarak Birinci Ekümenik (Ecumenical) Konsili 325 yılında İznik’te (Nicaea) toplar. Eğer Roma İmparatorluğu Hristiyan bir İmparatorluk olacaksa bunun Ortodoks inancına uygun olarak yapılması........

© T24