Yeşilçam'ın unutulmaz ismi Arzu Okay: Doğrularım neyse onlara göre yaşadım; bazıları yukarıdan baktı düşmüş gördüler, bazıları aşağıdan baktı yukarıda gördüler

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

07 Nisan 2024

Türkiye'de bir dönemin sinemasına damgasını vurmuş bir isim Arzu Okay: Henüz çocuk denilecek yaşta beyaz perdeye adım atmış, ünlü oyuncularla, yönetmenlerle çalışmış, güzelliğiyle her zaman dikkat çekmiş, "erotik film" furyasıyla da sinema tarihinde âdeta efsaneye dönüşmüş bir kadın... Oynadığı yüzü aşkın filmden sadece yirmi kadarı "erotik komedi" olarak nitelenebilecekken "seks yıldızı" olarak yaftalanmış, yaşam öyküsünün görünmeyen katmanları sürekli ıskalanmış bir kadın.

Arzu Okay ile babam dediği Yeşilçam'ın duayen isimlerinden Abdurrahman Keskiner'in evinde buluştuk. Ağırlıklı olarak Fransa'da yaşayan Arzu Okay zeki, dimdik duran sahici bir kadın. Bence Türkiye'nin Bridget Bardot'u, ki kızı da yıllar evvel bir röportajda aynı sözleri sarf etmiş. Gazeteci Türey Köse tarafından yazılan söyleşi kitabını okurken hep aynı soru zihnimde döndü. "Arzu Okay toplum tarafından neden bu kadar hor görüldü? Neden aynı filmlerde oynayan erkekler günümüzde saygınlık timsali de o filmlerde oynayan kadınlar lanetlendi? Pişmanlık duyulacak hiçbir şey yokken neden sürekli aynı soru soruldu? Bu toplum neden zeki ve cesur kadınları kabul etmiyor?"

Zihnimde dolaşan sorularla kapısını çalarken sıcacık bir yüz beni karşıladı ve büyük bir içtenlikle hatta sabırla cevapladı sorularımı. Ve mutlu şekilde yanından ayrılırken üç şey anladım hayata dair: Önyargı insanı zalimleştiren lanetli bir duygu, başarmak için asla vazgeçme ve cesaret bulaşıcıdır. Çok etkilendiğim, sinema tarihimizin en önemli isimlerinden Arzu Okay ile sohbetimiz takdimimdir.

- "Keşkesiz Bir Kadın" bir dönemin, mücadelenizin, cesaretinizin ve vazgeçmeyişlerinizin hikâyesi. Dar zihniyetler başarılarınızı, aktivist duruşunuzu, politik kimliğinizi ört bas ederek hep aynı soruyu sormuşlar. Pişman mısın? Halbuki ben sizi Türkiye'nin Brigitte Bardot'u gibi görüyorum. Şansızlık; yaşadığımız coğrafya ve yetersiz imkanlar. Yaptıklarımızdan çok yapamadıklarımız için pişmanlık duymak daha doğru geliyor. Bugünden geriye baktığınızda yapmak isteyip de yapamadıklarınız neler?

Daha mantıklı, doğru. Hiç bu yönden düşünmemiştim, böyle bir soru da gelmedi. Yaptığım hiçbir şeyden pişman olmadım. Her zaman konuştuğumuz bir konu. Pişman olacak bir olay da görmüyorum. İnsanlar niye oraya takıldılar bunu da anlamıyorum. Ama, dur onu biraz sonra geleceğim. Yapmak isteyip de yapamadığım o kadar çok şey oldu ki hayatımda. Pişmanlık da denilmez ama bir fırsat kaçırmışlık gibi bakabilirsin. Başka yerlerde, başka şeyler yapmak isteyebilirdim. Sinema adına veya iyi kötü bir şeyler yazmak için. Daha bir yığın yapmak isteyip yapamadığım şeyler oldu tabii.

- Ne mesela?

Mesela eğitimimi bitirmek isterdim. Fizikçi olmak isterdim. Kafayı yorup, çalışıp, uğraşıp buluşlar yapmak isterdim. Hatta yıllar evvel arkadaş ortamında yapmak istediğim buluşları anlatıyordum. Seninle de paylaşayım. Düşün; filmin bir sahnesinde kadın ekmek pişiriyor. O anda mis gibi bir ekmek kokusu geliyor sinemanın içinde. Niye sesi oluyor da kokusu olmuyor değil mi? Sonra arkadaşlarım onun üzerine çalışmalar olduğunu söylediler. Halbuki ben bunu çok eskiden beri düşünüyorum. Fikrimi çalmışlar. Microsoft'lara falan kafam ermiyor ama böyle bir şeyler bulmak isterdim.

İlk soruna dönecek olursa Ebrucuğum; Türkiye'de bildiğin, inandığın her şey insanların önyargılarıyla başlıyor. Hayatımda kimse bana "nasıl bir insanım" diye bakmadı. Kafalarındaki, o filmlerdeki Arzu Okay'a sıkışarak baktılar. Halbuki ben toplam yüz film çevirmişim, sadece yirmi dört tanesi erotik. Sinemayı bırakalı kaç sene oldu hatırlamıyorum bile. 50 sene mi, 35 sene mi, neyse. Hâlâ hiçbir şeyin değişmediğini görüyorum. Yılmaz Erdoğan'ın İnci Taneleri dizisi mesela. Türkiye hayatını, Türkiye gerçeğini anlatıyor değil mi? Halbuki izleyenlerin akıllarında kalan tek şey kadının pavyon dansı. Magazinle de bu durumun daha da pompalanması. Yani 35 sene önceki bana bakışla, bugünkü diziye bakış aynı. Kimse Yılmaz Erdoğan'ın ve Hazar Ergüçlü'nün iyi oyunculuğundan veya Hazar'ın rolüne nasıl asıldığından, hazırlandığından bahsettiği yok. Herkes onun kalçasında kalmış. Yıllar geçse de kadına bakış hep aynı.

- Arzu Okay denilince herkesin bir fikri var. Haksız tanımlamalara maruz kalmışsınız. Siz ve diğerleri. Yeşilçam'ın lanetli kadınları. Ancak erkeklerin hiçbir adı yok. Toplumun çifte standardının faturası da hep kadınlara ödetiliyor. Bu coğrafya kadınlara neden bu kadar haksız davrandı sizce o dönem özelinde?

Orta Doğu ülkelerinin sosyolojik, ekonomik gelişimelerine bakınca her şey ortada aslında. Bunların hepsi birbirine derinden bağlı. Tek başına kadına bakış diye düşünme, eğitim seviyesiyle ilgili. Yani benim kızıma filmlerimi sordukları zaman, senin biraz önce söylediğin gibi, benim annem Türkiye'nin Brigitte Bardot'u diye bir cevap verdi. Brigitte Bardot'un kızına böyle bir soru sormak mümkün mü? Mümkünse hangi ülkelerde? İşin gerçeği dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde kimsenin kızına böyle soru sorulduğunu düşünmüyorum. Ya da Sarkozy, Carla Bruni ile evlendiği zaman, Fransız basınında Carla Bruni'nin daha önce çektirdiği erotik fotoğraflar hiç konuşulmadı. Çünkü bizi ilgilendiren o fotoğraflar değil, Sarkozy'nin ülke için ne iş yaptığıdır.

- Peki neden aynı dönemde sizinle beraber oynayan erkeklerin hiç adı yok? Sanki hiç oynamamışlar gibi.

Çünkü, o dönemi, o filmleri yok sayıyorlar. Mesela, Aydemir Akbaş benim çok yakın arkadaşım. Çok da severim Aydemir'i. Aydemir'e filmleri soruyorlar. "O filmlerde ben oynamadım" diyor. (kahkahalar) Muhabir de diyor ki; "Nasıl oynamadınız?" "Yok, oynamadım" diyor. Ne denir ki oynamadım diyen birine. Gülersin...

- Memduh Ün, o dönemlerde Zafer Par ismiyle erotik filmler yönetiyor. Diğer yanda da Fatma Girik'le de beraber ve örnek aile tablosu çiziyorlar. Halk bu filmde oynayan kadınları lanetlerken, yönetmenini yüceltiyor. Bu da bir tür ahlaki ikiyüzlülük, haksızlık değil mi?

Bu bir alışveriş. Toplumun istediğiyle doğru orantılı bir alışveriş. Adamlar eşlerininde böyle olmasını istiyor. Belki çok özeli dışında benim gibi olmasını istemiyor ki. Karısının, protest bir kadın olmasını istemiyor. Benden örnek modeli olmuyor ama o kadınlardan örnek model, örnek aile kadını oluyor.

- Siz dürüstçe "Paraya ihtiyacım vardı, bu filmlerde oynadım" derken, aynı filmlerde oynayan erkekler aynı dürüstlüğü gösteremiyor...

Bu da erkeklerin yüreksizliği mi diyeyim, sıkıntıları mı diyeyim... Bilemedim. Yaşadığımız dönemde her şey ortada ve o kadar gerçek ki. Hiçbir şeyin arkasına saklanamazsın. Gerçek olmazsan hayatta hiçbir yere varmana imkân yok. Tek bir yol var! Her şeyinle gerçek olacaksın.

- Peki bu filmlere başlama süreciniz nasıl oldu?

Aç kaldım, param kalmadı. Başka yapılacak bir iş yok. Bana bakacak kimse yok. Kocam yok, sevgilim yok. Hiçbir şey yok. Yüzüğümü sattım, bileziğimi sattım, onu sattım, bunu sattım. Bir de benim bakmakla yükümlü olduğum bir annem vardı. Öyle bir şey ki bizim ailede annelere bakılır. Annem de anneanneme ölünceye kadar baktı. Bu bizim aile normalimiz, kabulümüz. "Annem de başının çaresine baksın" demem mümkün değildi. Kiradaydım. Geçinemiyoruz. Borç ödüyordum. O dönemde de bir tek bu filmler vardı. Başka film ya da başka bir mesleğim de yoktu. Oynayayım bari dedim. Filmlerden yeteri kadar para kazandım. Sonunda da sinirlerim bozuldu, dayanamaz hale geldim ve bıraktım.

- Tam da bunu sormak istiyordum. 15 ile 23 yas arası günümüzde ergenlik dönemi. Küçücük bir genç kızsınız. Keskin kararlarınız, keskin dönüşleriniz var. Annenizle ilişkiniz erotik filmlerde oynamaya başlamanızla mı bozuldu yoksa hep zor bir ilişki miydi?

Annemle hep zor bir ilişkimiz oldu. Anneannemle daha yakındık ve büyük aşk yaşıyorduk. Annemle hiçbir zaman çok fazla yakın olamadık. Annem çok farklı bir kadındı. Çok çok güzeldi. Dönemine göre rahat bir kadındı. İşin ilginci, annem istediği için sinemaya girdim. Zaten doğduğumdan beri, kendi isteğim doğrultusunda bir yaşantım olmadı hiç. Hep tercihlerimin dışında bir hayat sunuldu bana.

- Çok zeki bir çocukmuşsunuz öğrencilik yıllarınızda.

Evet, hakikaten zekiydim.

- Annenizin size sert davranmasının, kızgın olmasının nedeni ne sizce?

Muhtemelen, ben onun için para üreten bankaydım. Evden ayrılınca para kaynağı gitti ve çok kızdı. Halbuki benim de bir kızım var. Kızım için gerekiyorsa temizliğe de giderim, pavyonda konsomatrislik de yaparım veya bir yerde tezgahtarlık da yaparım. "Artık 15 yaşına geldin, git para kazan" demem. Onun eğitimi alması için ne gerekirse yaparım, ki yaptım.

- Anneniz çocuk ruhlu bir kadın mıydı?

Bence acı çekmiş ve acılarını çözememiş bir kadındı. Çok küçük yaşta evlendirilmiş. O adamdan........

© T24