Nejat İşler’in ‘Miras’ı: Kadınlar savaşı kazandı, erkekler gölgede uyuyor
Diğer
23 Kasım 2025
Nejat İşler
Nejat İşler’i yıllardır takip ediyoruz; sinemada, dizilerde ve zaman zaman da -hiç istemese de- magazin basınında… Onun filmleri kadar kendine has o filtresiz samimiyeti de meşhur. Ancak benim için İşler’i farklı kılan özelliklerinden biri, iyi bir okur olması. Onu yakından tanıyanlar için bu hiç de şaşırtıcı değil, çünkü İşler’in hayatında kitapların özel bir yeri var. Bir zamanlar kitapçı dükkânı işletmiş, rafların arasında büyüyen bir okur aslında. O raflardan setlere, setlerden yazı masasına uzanıyor yolculuğu… Hikâyeye ve yazıya duyduğu ilgi, zaman içinde oyunculuğun dışına taşarak edebiyata yöneltmiş onu. Miras bu nedenle yalnızca “ünlü bir ismin kitabı” değil, iyi yazılmış bir roman.
Miras, okuru 2000’lerin başına götürüyor. Genç bir adamın en yakın dostu Barış Abi ve onun kızı Güler’le Asos’tan Kaş’a uzanan Ege yolculuğu… Fakat yol sadece dışarıya değil; genç bir adamın kendisiyle, geçmişiyle ve yaklaşan bir vedayla hesaplaşmasına da açılıyor. Verilen sözler, ertelenmiş yüzleşmeler ve tutunmakla bırakmak arasındaki ince çizgi, romanın ana eksenini oluşturuyor.
Sohbetimizde en etkilendiğim psikiyatristinin kendisine söylediği, “Habibatını kaybetmişsin” sözü ve bunu kabullenmesi oldu. Bu cümlenin arkasındaki dönemi, Barış Abi’yle ilişkisini, Güler’in neden yarım kaldığını ve “bir ömür boyu” fikrinin bugünün dünyasında niçin bu kadar kırılganlaştığını konuştuk. Ayrıca son dönemde yaşanan tartışmaları da sormadan edemedim.…
Sevgili okur, bu sohbette oyuncu Nejat İşler’den çok, roman yazarı Nejat İşler’le karşılaşacaksınız. Daha sakin, daha açık, daha samimi bir ifadeyle…
- Miras bir yol romanı gibi başlıyor, ancak yol dışarıya değil, içeriye doğru gidiyor. Romanın geçtiği 2000’lerde, yirmili yaşlarda insanın kendini “ayrık otu” gibi hissettiği o dönemde, bu yolculuğun amacı neydi?
Başımı belalara soktuğum, fazlaca kaybolduğum, çok muhasebe yaptığım yıllar. 1997’den 2002’ye kadar, dile kolay beş sene ayarım kaçtı diyebilirim. Yıllar sonra gittiğim çok tatlı bir psikiyatrist, o yılları anlattığımda “Habitatını kaybetmişsin” dedi. Yersiz yurtsuzluğa, haymatlosluğa, hatta homelesslığa özenen biri haline gelmiştim. Hayatta kalmakla ilgili şansımı epeyce zorladığımı söyleyebilirim. O his bir kere geldi mi kene gibi bırakmıyor. Görece küçük şeylerden deli gibi korkarken, ölmekten korkmayı unutuyorsun mesela. Bununla barışmayı çok istediğim için o yıllara dair eğlenceli bir yol hikâyesi yazmak istedim. Hikâyeyi başlatan karakterin adı Barış zaten.
- O zaman romanın kalbinde olan Barış Abi’ye geçelim. Herkesin böyle bir abisi olmalı. Hem baba figürü hem kaybedilen zamanın sembolü. Merak ediyorum, Barış Abi’yle iyi şekilde vedalaşabildiniz mi?
O yaşlarda âşık olduğum çok abim ve ustam vardı. Onlarla hakkınca vakit geçiremediğimi düşünüyorum. Aslında hepsinden özür dilemeyi de düşünmüştüm kitabı yazarken. Çok geç biliyorum ama, sözlerimi duymuşlardır.
- Peki Barış Abi’yle ilişkinizde hem hayranlık hem isyan hissediliyor. Onu kaybetmekten çok, ona benzemekten mi korkuyordunuz?
İkisi birden.
- Miras’ta Asos’tan Kaş’a uzanan sahil kasabaları romanın arka planı gibi görünse de her biri bir durak, bir sarsıntı noktası. Cidden mekânları birer karakter gibi mi kurguladınız?
Okuma yazmayı çözdüğümden beri hayal dünyam sadece insanları değil, hayvanları,........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein