Çiğdem Toker: 'Yap-İşlet-Devret', politik bir simbiyoz yarattı, risklerin çoğu özel sektörde değil devlette kalıyor |
Diğer
T24 Haftalık Yazarı
28 Aralık 2025
Çiğdem Toker (Fotoğraf: Sercan Meriç)
Uzun yıllardır kamu ihaleleri, kamu-özel işbirliği projeleri ve bütçe politikaları üzerine çalışan gazeteci Çiğdem Toker’in Devletin Cebinden: Büyük Simbiyoz adlı kitabı, ihale sisteminin araçsallaştırılması yoluyla kamu kaynakları üzerinde kurulan yapıyı mercek altına alıyor. Tekin Yayınevi tarafından yayımlanan kitap, özellikle ulaştırma alanında kamu-özel işbirliği modeliyle hayata geçirilen otoyol, köprü, tünel ve havalimanı projelerine odaklanıyor.
Çalışma, yıllardır “ticari sır” gerekçesiyle TBMM’den ve kamusal denetimden uzak tutulan Yap-İşlet-Devret sözleşmelerini görünür kılmayı amaçlıyor. Otoyollar, köprüler ve havalimanları üzerinden; bütçede ilk bakışta görünmeyen uzun vadeli yükümlülükleri, döviz cinsinden verilen garantileri ve kamuoyundan saklanan sözleşme hükümlerini ayrıntılı biçimde inceliyor. Kitapta, bugüne kadar TBMM ve Sayıştay denetiminin büyük ölçüde dışında bırakılmış bazı Yap-İşlet-Devret sözleşmelerinin metinlerine de yer veriliyor.
Toker, polemikçi bir yaklaşımdan ziyade, gazeteciliğin temel ilkeleri doğrultusunda sorguluyor ve sorular soruyor: Devlet, gelecekte toplayacağı vergilere güvenmeden bu tür uzun vadeli garantileri verebilir mi? Eğer bu sözleşmelerin bedeli bugünün değil, yarının bütçelerinden karşılanacaksa, vatandaşın bu sözleşmeleri bilme hakkı yok mu?
Hakkında açılan davalar ve baskılara rağmen araştırmacı gazetecilikte ısrar eden Çiğdem Toker ile bir araya geldik; “Büyük Simbiyoz” olarak tarif ettiği sermaye-iktidar ilişkisini konuştuk.
- Yap İşlet Devret Projeleri’ne Devletin Cebinden Büyük Simbiyoz ‘u önceki kitaplardan ayıran ve üçlemenin tamamlayıcı halkası yapan farklar ne oldu?
Öncelikle yoğun, emek dolu bir çalışma oldu, onu söylemeliyim. Aslında buna bir gazetecilik çalışması demek daha doğru. Çünkü ihaleleri çok uzun süredir izliyorum; neredeyse meslek hayatım boyunca diyebilirim. Bu kitabın arkasında bir süreklilik var. Daha önce Kamu İhale Kanunu’ndaki 21/B maddesine odaklanan Kamu İhalelerinde Olağan İşler kitabını yaptık. Ardından şehir hastanelerini ele alan Milletin Cebinden geldi. Bu kitap da aslında bir üçlemenin üçüncüsü oldu. Bu kez odağımız Yap-İşlet-Devret ve Kamu-Özel İşbirliği projeleri üzerinden devletin bütçeyle kurduğu ilişki. Kitapta yer alan pek çok konu, benim Ankara’da ekonomi muhabiri olarak çalıştığım yıllarda yakından izlediğim alanlardan süzülen yazılara dayanıyor. Ama bu bir “yazılar derlemesi” değil. Bu metinleri, tarihsel ve hukuki arka planıyla birlikte yeniden ele alıp kitaplaştırdık. Kitabın en önemli iddiası ise şu: “Ticari sır” denilerek kamuoyundan gizlenen bazı Yap-İşlet-Devret sözleşmelerine, belge olarak yer vermek. Bu da çalışmayı sıradan bir değerlendirme kitabı olmaktan çıkarıyor.
- Bugünden geriye baktığınızda şunu sormak istiyorum: 2001 krizinden sonra “kamu disiplinini korumak” için çıkarılan yasaların, zamanla tam tersine çalışmaya başladığını ne zaman fark ettiniz?
Bu, tek bir anda fark edilen bir şey olmadı; zamana yayılan, etap etap ilerleyen bir süreçti. Örneğin “borç üstlenimi” diye bir olgu ortaya çıktı ve buna ilişkin yönetmelik 2014’te yürürlüğe girdi. Bu, mali disiplin çizgisinden bir miktar uzaklaşmayı temsil ediyordu. Ondan önce Kamu İhale Kanunu meselesi var. Meşhur 21/B maddesi üzerinden ele aldığımız ve daha önce kitaplaştırdığımız konu bu. Kamu İhale Kanunu, çıktığı dönemde Avrupa Birliği normlarına uygun, oldukça ileri bir yasaydı. Ancak zamanla bundan ciddi sapmalar oldu; kanun değişiklikleri yapıldı, istisnalar eklendi, uygulama alanı genişletildi. Bu sapmalar daha çok 2010’lara doğru hız kazandı. Yani süreç fasıl fasıl ilerledi. Yap-İşlet-Devret meselesi ise bu kitabın dayanağını oluşturan başlık ama aslında çok daha geriye gidiyor. Mevcut iktidarın sıfırdan başlattığı bir şey değil; hazır bir yasal altyapıyı devraldı. Bizim gazeteci olarak yıllarca peşinden koştuğumuz konu hep aynıydı: kamuda saydamlık ve hesap verebilirlik.
- Devlet, büyük altyapı projeleri için gelecekteki bütçeleri bugünden bağladığında, bunun vatandaş açısından anlamı nedir?
Bir devlet dediğiniz mekanizma, kamu hizmeti verir. Emniyet, güvenlik, sağlık, eğitim, ulaştırma ve altyapı gibi alanlarda hizmet üretir. Bunun için de bütçeye, yani kaynağa ihtiyaç duyar. Bu modelin gerekçesi genellikle şöyle anlatılır: Nüfus artıyor, dünya ticareti artıyor. Malların, hizmetlerin ve insanların bir yerden bir yere gitmesi gerekiyor. Dolayısıyla yeni yollara, yeni ulaştırma projelerine ihtiyaç var. Çok basit anlatıyorum. Ancak deniyor ki, bu kadar yüksek teknoloji gerektiren ve bu kadar büyük yatırımlar isteyen ulaştırma projelerine devletin bütçesi yetmez. Kamu kaynağı sınırlıdır. O yüzden bu modeli uyguluyoruz. Özel sektörün dinamizmi ve sağlayacağı finansmanla, kamunun deneyimini bir araya getiriyoruz ve bu hizmeti bu şekilde sunuyoruz. Bunun kaçınılmaz olduğu söyleniyor.
- Yap-İşlet-Devret modeli nedir?
Aslında nereden baktığınıza bağlı. Yap-İşlet-Devret hem bir model, hem bir sözleşme tipi, hem bir finansman yöntemi; hatta belki bunların hepsinin bir arada olduğu bir set. Bir yönüyle uzun ve kapsamlı bir sözleşme. Bunun hukuki niteliği ayrıca hukukçular tarafından da tartışılıyor. Bir yönüyle de bir finansman yöntemi. Özel sektör “Bu finansmanı ben bulurum” diyor; bulup getiriyor, sağlıyor. Zaten bu iktidarın diline yıllar boyunca yerleşmiş olan ve propaganda aracı olarak kullanılan “devletin cebinden beş kuruş çıkmayacak, milletin cebinden beş kuruş çıkmayacak” söylemi de buradan geliyor. Kâğıt üzerinde bu bir risk paylaşımı modeli. Bir yanda devlet risk alıyor, diğer yanda özel sektör risk alıyor. Ama asıl mesele tam da burada. Özel sektör, kendi riskini mümkün olduğunca minimize etmeye ve bunun........