menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gülistan Kılıç Koçyiğit: Öcalan’a göre Suriye’de Şara bir diktatöre dönüşebilir; AKP mutfağında pişen bir anayasaya onay vereceğimizi düşünmek bizi tanımamaktır

5 32
latest

Diğer

05 Aralık 2025

T24 yazarı Cansu Çamlıbel ve DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, AKP, DEM Parti ve MHP’den birer üyenin dahil olduğu heyetin, 24 Kasım'da İmralı'da PKK lideri Abdullah Öcalan'la gerçekleştirdiği görüşmenin ardından dün ilk kez toplandı. Ve Öcalan ile konuşulanların sınırlı bir versiyonu Meclis’te okunmuş oldu. Öcalan ile görüşen meclis heyetinin DEM Partili üyesi ve partisinin Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit de bu oturumdaydı ve ‘özet’ metne itirazları Meclis Başkanlığı tarafından dikkate alınmayan siyasetçilerden biriydi.

Koçyiğit ve DEM Parti İmralı’ya gidip dönüldüğünden beri tüm tutanakların bir an önce hem kamuoyuyla hem de Meclis’te Komisyon üyeleriyle şeffaf şekilde paylaşılmasını savunuyordu. Meclis Başkanlığı, iktidar bloğunun tercihiyle, en azından Meclis zemininde Öcalan’ın sözünü sınırlandırmış olsa da Koçyiğit görüşmenin çok önemli bir bölümünü zaten geçen hafta Mezopotamya Haber Ajansı’na yaptığı açıklamayla kamuoyuna duyurmuştu. Şimdi mecliste konuşulmayanların ince detaylarını da bu söyleşide okuyacaksınız.

Gülistan Kılıç Koçyiğit’in aktarımlarına göre Meclis’te okunan ‘özet’in en fazla perdelediği şey Öcalan’ın Suriye’ye dair yorumları. Gülistan Hanım bunun neden yapıldığını anlamadığını söylese de benim anladığım ne AKP ne de MHP, Öcalan’ın Suriye’nin geçici lideri Ahmed El Şara konusundaki ‘diktatörleşebilir’ vurgusuyla birlikte SDG’ye önerdiği yolun detaylı tartışılmasını istemiyor. Zira Koçyiğit, YPG’nin de PKK gibi kendisini lağvedeceğine dönük bir cümlesini duymadıklarını anlatıyor. Belki de iktidar cenahının Öcalan’dan 24 Kasım’da duymayı beklediği asıl cümle buydu ya da buna yakın bir işaret bekleniyordu. Oysa Öcalan şu analizi yapmayı tercih etmiş: “Eğer Suriye de demokratikleşme olmazsa Şara da Esad gibi bir diktatöre dönüşebilir. Suriye’de sistem yine bir diktatörlüğe dönüşecekse de Kürt güçleri bunun bir parçası olmayacaktır.”

Belli ki süreç, iç politika kaynaklı çekişmelerden belki daha çok Suriye kaynaklı bir türbülanstan geçecek…

-24 Kasım gününe dönersek, sanıyorum herkesin aklında en çok kalan şey Adalet Kalkınma Partili heyet üyesi Hüseyin Yayman’ın sizler İmralı’da birlikteyken kendisini arayan gazetecilere “Ben gitmedim” demesi oldu. Gerçek birkaç saat içinde Meclis Başkanlığı açıklamasıyla ortaya çıksa da Yayman’ın tavrının neden olduğu soru işaretleri ortadan kalkmış sayılmaz. Bu tavrı DEM Parti olarak nasıl yorumladınız?

Biz bu ziyareti gizli kapaklı, utanılacak, sıkılacak bir ziyaret olarak hiçbir zaman düşünmedik. Oldukça meşru, gayet açıktan yapılması gereken bir ziyaret olduğunu düşünüyoruz. Gidiş kararı Komisyon’da nitelikli çoğunlukla alındı. Basına açıklanan bölümde de her parti kendi görüşünü açıklıkla kamuoyuna da ifade etti, gidilmesi gerektiğini düşünenler de gidilmemesi gerektiğini düşünenler de. O anlamda aslında kamuoyunun görmediği ya da bilmediği bir tablo da yok. Bu sürecin sonunda da net bir şekilde Ada’ya gidilmesinin koşulları oluşmuş oldu.

Tabii ki gittiğimiz gün, güvenlik gerekçesiyle önceden kamuoyuna duyurulmadı. Ama biz ziyaretin gerçekleşmesinin ardından, ilk andan itibaren, Meclis Başkanlığı tarafından mutlaka basın duyurusu yapılmasını gerektiğini söyledik. Bu duyuru da nihayet akşam saatlerinde yapıldı. O arada günün trafiği içinde “Gitmedik, orada değiliz” gibi beyanları doğru bulmadık. İllaki bir şey demek zorunda değildik. Yani heyetteki hepimiz telefonlarına çok sayıda mesaj geldi, çok arayan oldu. Ama Meclis Başkanlığı’nın duyurusundan önce yapılanı doğru bulmadım, bulmadığımı da söyledim. Diğer arkadaşımız ise bunu tercih etmedi. O anlamda da bir talihsizlik oldu.

-Tabii orada Hüseyin Yayman’ın kişisel pozisyonundan ziyade iktidar partisinin tavrı tartışıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Adalet Kalkınma Partisi’nden tam bir sahiplenme görülmediği için de tartışma büyüdü. Doğaldır ki Yayman’ın kamuoyunu yanıltan beyanı Erdoğan’ın isteksizliğinin, çekimserliğinin bir yansıması olarak yorumlandı. Sizce bu okuma yanlış mı?

Böyle bir bakış açısı nedeniyle mi böyle bir tutum aldı yoksa o günkü güvenlik kaygısı nedeniyle mi bunu yaptı, bunu bilme durumum yok açıkçası. Ama tabii ki bu bahsettiğiniz algıyı besleyen başka nedenler var mıdır, o siyasi pozisyon alış bunu etkilemiş midir? Onu sanırım en iyi kendisi yanıtlayabilir. Fakat bu durum nedeniyle meselenin özünün gölgelemiş olması nedeniyle üzgün olduğumuzu ifade edeyim. Çünkü bu ziyaretin kendisi çok tarihi bir ziyaretti, çok kıymetli bir ziyaretti. Tarihi bir eşiği, kritik bir eşiğin aşılmasına yol açan bir ziyaretti.

-O yolu açtı mı peki ziyaret yine de?

Açtı.

-Aşılan eşiğin ne olduğunu detaylandırmanızı rica edeceğim. Size göre Meclis Komisyonu’ndan bir heyetin kendisini İmralı’da ziyaret etmiş olması Abdullah Öcalan’ın artık siyasette bir muhatap olarak görüldüğünün, yani Öcalan’ın siyasi rolünün teyidi midir?

Evet, bu aynı zamanda Kürt sorununun aynı zamanda bir siyasal sorun olduğunun tescillidir bence. Aynı zamanda Sayın Öcalan’ın bir siyasi aktör olduğunun da teyididir bu ziyaretin kendisi. Çünkü Türkiye’de genel olarak “Şiddet ve çatışma sonlanırsa, Kürt sorunu da biter” gibi bir çıkarsama yapılıyor. Bir siyasal çözüm arayışımız varsa- ki bu olmalı- o zaman bu siyasal çözümünü konuşacağımız kişinin bizzat kendisi Sayın Öcalan’ın kendisidir, diğer bütün aktörlerle beraber.

-Komisyon’un misyonun sonuna gelinmekte olduğunu anlıyoruz. Öcalan başka bir formülle yeniden dinlenebilir mi, onu henüz bilmiyoruz. Varsayalım ki bu sizin Komisyon açısından Öcalan’ın dinlendiği tek görüşme olarak kalacak…bu durumda sizin DEM Parti olarak hayal ettiğiniz biçimde mi gerçeklemiş oldu bu görüşme? CHP ve Yeni Yol’un katılmaması, iktidar partisi mensubu Yayman’ın en başta gitmediğini söylemesi sakatladı mı gidişi? Baştan beri DEM Parti’nin itiraz ettiği Öcalan’ın tüm Komisyon tarafından video konferans yöntemiyle dinlenmesi yeniden gündeme gelebilir mi mesela?

Biz Sayın Öcalan’a bizzat gitmenin ve yüz yüze görüşmenin daha doğru olacağını hep söyledik. Bu anlamda bu ziyaret gerçekleşti. Bundan sonra eğer Komisyon isterse, söylediğiniz türden bir dinlemenin yapılması konusunu biz de kurullarımızda değerlendiririz. Henüz bu değerlendirmeyi yapmadık. “51 Komisyon üyesi SEGBİS ile dinlesin” gibi bir kanaat ortaya çıkarsa, biz illa “Hayır olmaz” gibi bir yerden meseleyi ele almayız. Kurullar buna karar verebilir. Bu konuda açık olan şey ise şu; artık gerçekten çoklu iletişim kanallarının hayata geçmesi gerekiyor. İşi buradan çıkartıp, gidiş gelişlerin önünü açan, bunu normalleştiren, sürecin ihtiyaçlarına uygun bir mekanizmayı kurmak gerekiyor. Ben isterim mesela CHP ya da Yeni Yol Grubu, “Biz kendimiz gidip tartışmak istiyoruz” desinler. Hiç olmaz ama…ben isterim bunu düşünmelerini.

-İtiraz edenlerin çoğunun temel rezervinin “Seçilmişler Öcalan ile eşitlenmemeli ve ayağına gitmemeli” olduğunu gördük. CHP’nin üye vermeme ihtimali biraz bekleniyordu belki ama Yeni Yol’un tavrı daha büyük sürpriz oldu sanki değil mi? Şaşırdınız mı?

Evet, şaşırttı çünkü üç partinin genel başkanlarının da kamuoyuna İmralı’ya gitmekle ilgili açıklamaları vardı. Özellikle de Sayın Ali Babacan gidilmesi gerektiğini ilk söyleyenlerden biriydi. Davutoğlu da yine aynı şekilde söyledi. Biz de temaslarımızda gidilebileceğine dair geri bildirim alıyorduk. Hiç “gidilmesin” gibi bir izlenim almadık yani. Şimdi konuşmalardan edindiğim izlenim ise meseleyi parti kurullarından geçiremedikleri yönünde. Biraz orada herkesin dönüp yeniden aynı yere hapsolduğuna dair bir izlenimim var; taban hassasiyetine. Oysaki böyle süreçler taban hassasiyetini aşmayı gerektiren süreçlerdir. Bizim tabanımızda da dünya kadar hassasiyet var. Ama biz hassasiyetlere takılarak, hassasiyetleri süreçlerin önüne koyarak gerçekten bu toplumun geleceğini nasıl inşa edileceğiz ki? Bugün eğer bir hassasiyetimiz olacaksa bence o hassasiyetimiz ortak olmalı ve o da barışı kurma hassasiyeti olmalı. Kürt sorununun demokratik çözümü hassasiyeti olmalı. Bunun dışındakilerin hepsi seçim kaygısı ve oy kaygısıyla ilgili hassasiyetler olur ki ben onun yeniden barışı ıskalamak gibi riskler doğurabileceğini düşünüyorum. Bunları bir yere kadar anlamakla beraber asla kendi adıma hak vermediğimi ifade etmeliyim.

-Gelelim Şamil Tayyar’ın malum X paylaşımına. Gerçi sonradan sildi o mesajı ama belli ki AKP içinden birilerinden bilgi alarak yazmıştı. Hükümet cenahında birilerinin görüşmeyi Tayyar’a bu şekilde aksettirdiği kanaati oluştu mu sizde de?

Bu kadar şeyi kendisi oturduğu yerden yazıyorsa, bu bir problem. Düşünün hiçbir bilginiz yok, siz gitmemişsiniz, görüşme kaydını görmemişsiniz, oturuyorsunuz ve hayal dünyanızda bir şeyler gelişiyor ve bunları yazıyorsunuz… Ama yok, bunları birileri söylediyse kendisine, bu da ayrı bir problem- ki ben birilerinin söylemiş olma ihtimalinin daha güçlü olduğunu düşünüyorum açıkçası. O nedenle de hemen söyleyeyim; yazılanların çarpıtılmış, olmamış şeyleri olmuş gibi gösteren, kamuoyundaki bazı algıları yönetmeye çalışan bir akılla söylenmiş şeyler olduğunu düşünüyorum. Çünkü hiçbir şekilde yaptığımız görüşmenin içeriğiyle attığı tweet arasında bir gerçeklik bağı yok. Tamamen tahrif edilmiş, tamamen yalan bilgi.

-Sizinle ilgili kısmını özellikle sormak istiyorum ama bir kadın olarak kendisinin kullanmış olduğu ifadeleri aynen tekrar etmeyi istemem. Özetle, sanki Öcalan’ın size adeta bir kâtip gibi davrandığını ve not aldırdığını iddia etmişti.

Kesinlikle olmadı böyle bir şey.

-Tahmin ediyorum siz not aldınız ama…

Tabii ki, tabii ki. Ben daha ziyade ekipteki diğerlerine soru sorulmasına fırsat sunan şeylerle ilgili daha detaylı not aldım. Ama aynı zamanda Hüseyin Bey ve Feti Bey’in de defterleri vardı önlerinde ve onlar da notlarını aldılar. O anlamıyla Sayın Öcalan’ın hiçbirimize “Şunu not alın, bunu not alın” ya da “Sen bunu yaz” gibi bir sözü olmadı yani.

-Pekâlâ, Tayyar’ın yazıp sildiklerinin şu kısmında bir gerçeklik payı var mı yok mu? “Öcalan, Cumhurbaşkanımızın ‘temkinli’ tutumuna birinci çözüm sürecindeki olumsuzluklar nedeniyle hak vermiş, desteğinin tarihi nitelikte olduğunu ifade etmiş.” Bu tür bir vurgusu oldu mu Abdullah Öcalan’ın?

Bu konuyla ilgili “Şunu anlıyorum, bunu anlıyorum” gibi bir değerlendirme yapmadı Sayın Öcalan. Bunu net söyleyelim. Ama onun iradesine ve Sayın Bahçeli’nin sürece yönelik katkısına özel atıf yaptı.

-Buradan sizin Öcalan’ın söyledikleri konusunda Mezopotamya’ya verdiğiniz demece geçmek istiyorum. Siz Öcalan’ın “Sürecin başarısız olması durumunda darbe mekaniği devreye girecektir ve bu en nihayetinde birçok kesime de yönelecektir” dediğini aktardınız. 2013–2015 yılları arasındaki çözüm sürecini ve oradaki çözüm karşıtı odakların süreci nasıl sabote ettiğini hatırlatmış. Öcalan buradan hareketle Tayyar’ın öne sürdüğü gibi Erdoğan’ın temkinli halini anladığını ima etmiş olabilir mi?

Birilerinin zorlandığına dair bir ifadesi olmadı. Darbe mekaniği meselesine ise geçmişe referansla “Bu sefer de olmazsa darbe mekaniği devreye girebilir” gibi bir yerden değindi.

-Türkiye yakın tarihinde çok farklı darbeler yaşadı ve hepsi iktidar partisini ya da koalisyonunu hedef alan müdahalelerdi. Yine benzer bir askeri müdahale olasılığını mı kastetti sizce? Ya da tam olarak neyi kastetti, siz anlayabildiniz mi?

Ben daha çok siyaseten sürece öncülük yapanların hedef alınabileceğini anladım. Yani bir siyasi darbeyi kastetti. Bana kalırsa burada sadece süreci bozmak isteyen etkenlere ve güçlere dikkat çekmek istedi. En nihayetinde sürecin başarısız olmasını isteyenler de boş durmuyorlar. “Dikkat etmek gerekir” dedi yani. Öyle detaylı bir darbe analizi yapmadı.

-Öcalan’ın “darbe mekaniği” vurgusunu bu kadar detaylı sormamın sebebi iktidarın özellikle 19 Mart’tan bugüne kadar yol verdiği bazı siyasi davaların bizatihi kendisinin süreç açısından risk doğurduğu realitesi. HDP eski eş genel başkanları Demirtaş ve Yüksekdağ’ın tutukluğu sürerken, CHP’li belediye başkanlarının tutuklu yargılanmasında ısrar edilirken, gazeteciler yorumları nedeniyle hapis cezasını çarptırılırken Öcalan’ın hala bunların yerine iktidar sahiplerine karşı darbe olasılığından bahsetmesi biraz çelişkili bir durum değil mi? Demokratik kurumların ve yargı kararlarının hiçe sayılıyor olmasıyla ilgili bir endişe beyanı ya da uyarısı da oldu mu mesela Öcalan’ın?

Sayın Öcalan’ın CHP’ye yönelik görüşlerini geçmiş süreçte bizim heyetimize değerlendirdiğini biliyoruz. Ama bizim gidişimizde bu konuları bu kadar detaylandıracak zaman olmadı........

© T24