Yoksul ve yoksun Karabağlar'ın ilk kadın Belediye Başkanı Helil Kınay: Belediyenin kapısı olmaz, bunun dışındaki sözler bize ait değil

Diğer

17 Nisan 2024

Bütün göçle oluşan gecekondu bölgeleri gibi küçük bir Türkiye Karabağlar… Kozmopolit yapısı ile, yoksulluğu ile İzmir'in emek deposu Karabağlar'ı hep merak ederdim. Yolum düşmüşken İzmir'e, kurulduğundan beri CHP'nin kazandığı Karabağlar Belediyesi'nin ilk kadın başkanı Helil Kınay'la sol belediyeciliğe dair söyleşi yapmak istedim. Zira Karabağlar geleneksel ilişkilerin, erkek egemen kültürün güçlü, güvencesiz işlerde çalışanların yoğun olduğu, İzmir'in ötekisi olagelmiş bir ilçe… Toplu taşımayla gittiğim belediyenin dördüncü katında, başkanlık odasında karşıladı beni Helil Kınay. Üniversite öğrencisiyken de kendisini solda tanımlayan Kınay, asbestli gemi sökümü eylemlerinden kadın cinayetlerine karşı basın açıklamalarına, kent hakkı davalarından Gezi tutukluları için adalet nöbetlerine varıncaya kadar "sokakta" bir siyasetçi. "Evlere giren belediyecilik" tanımıyla Karabağlar'da sadece yoksulluğa değil yoksulluğun bir çıktısı olarak yoksunluğa karşı da savaş açacağını söyleyen Helil Kınay'ın "mega" projeleri yok. Öncelliği kadınlar, çocuklar ve gençler…

Doğru bir strateji aslında hayata geçirmek istediği belediyecilik açısından. Çünkü yoksul mahallelerinin en ağır yükü kadınların sırtında. Kadınları güçlendiren bir belediye, evleri de mahalleleri de güçlendirmiş olur. Daha önemlisi kadınları önceleyen bir belediye yapısal dönüşümü de başlatmış olur.

Kapısı DEM'lilere kapalı belediyecilik ile Suriyelilere pahalı su satmayı savunan belediyeciliği kendi bünyesinde barındıran CHP'nin "Belediyenin kapısı olmamalı" diyen belediyeciliğe de alan açması partinin kendi iç çelişkisi gibi dursa da hangi belediyeciliğin topluma dokunacağı gelecek yılları da şekillendirecek. CHP'li belediyelerin ideolojik-politik farklılığı sadece CHP'yi değil, Türkiye'yi de etkileyecek. Adını kara üzüm bağlarından alan Karabağları, Karabağlar'ın ilk kadın belediye başkanını sizlerin de tanımasını istedim.

- 47 yaşındasınız, çevre mücadelesinden geliyorsunuz. Karabağlarla nasıl buluştunuz, bu ilçeyi siz mi istediniz?

30 yıldır İzmir'deyim. Üniversite öğrencisi olarak İzmir'e geldim. Öğrencilik dönemimde, Çevre Mühendisleri Odası İzmir şube yöneticisi olduğum dönemde de kentin gündeminin içerisinde oldum. Sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ile kent ve hak mücadelesinin içerisinde bulundum.

- Üniversite yıllarınızda da solcu muydunuz?

Evet. Devrimci - demokrat bir ailenin içerisinde büyüdüm. Emek savunucusu, yaşam savunucusu oldum. Meslek tercihim, hayata bakışım, yürüdüğüm yol bu değerlerle şekillendi. Hep şunu söyledim; çevre sorunlarını toplumsal sorunlardan ayıramazsınız. Ekonomiden, tarımdan, toplumsal cinsiyetten, çocuktan, eğitimden, gençlerden, yoksulluktan ayırmanız mümkün değil. Ben bunun hem mühendislik hem planlama hem de politika boyutunu yıllarca çalıştım. Kent üzerine çalışmalarımızı yaparken özellikle 23 yıllık iktidarın hayatlarımızdan, kentlerimizden, özgürlüğümüzden, hukuktan, adaletten ne kadar çok aldığını, yoksulluğu ve yoksunluğu ne kadar çok büyüttüğü gördük. Evimizdeki gıdadan soframızdaki besine, eğitimden geleceğimize, işimize, aşımıza kadar her noktada bizi etkiledi. Dolayısıyla kent mücadelesini yürütürken İzmir'in her bir bölgesinde, Ege'de, Türkiye'nin her yerinde bu çalışmaları yaptım. Benim siyasete giriş amacım sesi duyulmak isteyenlerin sesinin gücünü büyütmek. Çünkü ne söylersek söyleyelim, siyaseti değiştiremezsek, sokaktaki mücadeleyle teknik anlamla yürüttüğümüz mücadeleyi birleştiremezsek bir tarafımız eksik kalıyor.

Benim başlangıç öyküm böyle oldu. Yıllardır mücadelesini yaptığımız, söylediğimiz sözleri hayata geçirmek için Bornova'dan başvurumu yaptım. Çünkü ikametim Bornova'ydı. Ancak kimse benim nerede oturduğumu nerede çalıştığımı bilmez. Çünkü özel hayatımızla yaptığımız çalışmaları çok ayrı tutan ve bu anlamda sınırları iyi bilen insanlarız. Bu sürecinin içerisinde görev tercihimizi yaparken de hep şunu söyledik; partimiz nerede uygun görüyorsa… Çünkü kente dair söylediğimiz sözler değişmiyor. Neresi olursa olsun ülkeye dair sözler değişmiyor. Benim için de gurur verici bir süreç. Çünkü yıllardır konuştuğumuz her şeyi Karabağlar'da hayata geçirme şansımız olacak.

- Karabağlar göçle bugünkü kimliğine büründü. Herkes var, Kürtler, Türkler, Aleviler, Sünniler, MHP'liler, AKP'liler, laikler, muhafazakârlar var. Küçük bir Türkiye aslında… Eşit hizmet söyleminiz bu sosyolojide nereye denk düşüyor? Bu geçmişin bir özeleştirisi mi, yoksa toplumsal fay hatlarını onarmayı hedefleyen bir barış siyaseti mi?

Karabağlar'ın öyküsüne baktığınız zaman Türkiye'de yaşadığımızla çok paralel bir çizgisi var. 15 yıl önce kurulan bir belediye. İktidarın İzmir'de kendine metropol belediyesi yaratmak için Konak'tan Karabağalar'ı ayırma öyküsüne baktığınız zaman, kentin en yoksul ve yoksul alanların özellikle çizildiği, Konak'tan daha büyük bir metropol ilçenin yaratıldığı bir öyküsü var Karabağlar'ın. Türkiye'nin her yerinden umutlarıyla gelen, hayalleriyle gelen insanlarımızın İzmir'de ilk adım attığı yer. Barınma hakkı adına kendine önce bir ev kondurdu. Buradan İzmir'in her yerine emeğini dağıttı. Karabağlar gün içerisindeki saatlerde İzmir'in her yerine emeğini dağıtıyor. Esnafıyla, inşaat işçileriyle, pazarcıları ile… Ve gün sonunda tekrar Karabağlar'a geri dönüyorlar. İzmir'in farklı semtlerinde yapılaşma süreci başladığında buranın yoksulluk ve yoksunluğu devam etmiş. Bir belediye olarak ayrıldığında da ihtiyaçları çok olan, planlamadan kentsel dönüşüme, kent yoksulluğundan yeşil alanlara kadar ‘yok'ların çok olduğu bir bölge… O yüzden ihtiyaçları çok fazla, talepleri çok fazla. Türkiye'de yoksulluk, ötekileştirme adına ne yaşanıyorsa aynı şeyler yaşanıyor burada da. Söylemlerle birbirinden ayrıştırılan, birbirine düşman edilen süreçler burada da o yokluklar içerisinde herkesin kendini dışarıda hissettiği, aslında unutulmuş hissettiği bir yapıya dönüşmüş.

- Peki bir belediye bu dedikleriniz karşısında ne yapabilir? Çünkü ötekileştirme, yoksulluk gibi meseleler merkezi siyasetin bir çıktısı.

15 yaşındaki bir belediye bir taraftan kurumsal yapısını imkanlarıyla, personeliyle, ekipmanıyla oluştururken bir taraftan da bu kadar çok yokluk içerisindeki bir bölgeye hizmet vermeye çalışıyor. Tabii ki 58 mahalleye kısıtlı imkanlar içerisinde yapılan çalışmalar Cumhuriyet Halk Partisi'yle beraber başladı. Aslında iktidarın yoksulluktan beslenen güç algısına karşın Cumhuriyet Halk Partisi belediyeciliği içerisinde yapılan hizmetler, var olan yokluklar o kadar fazla ki, bir bardaktaki su damlaları gibi herkese yetemiyor. Ülkenin ekonomisindeki, adaletsizliğindeki o keskin düşüşleri de düşündüğümüz zaman, Karabağlar bunu en ağır yaşayanlardan bir tanesi. Karabağlar Belediyesi şu ana kadar, belediyecilik hizmetlerini yürütürken sosyal belediyecilikle ilgili de çalışmalar yapmış. Hâlâ ataerkil geleneklerin devam ettiği o mahallelerde, o ilişkilerle beraber, kent kültürünün henüz oturmadığı, kadınların daha çok evde olduğu, dışarıya çıkmadığı noktalarda yaptığı merkezleriyle, dershanesiyle ya da çeşitli faaliyetlerle adım adım sokaklara ve mahallelere girmeye çalışmış. Ama bu çalışmalar bütün o yoksulluğu ve yoksunluğu giderecek ölçüye henüz gelemedi. Bu nedenle insanların kendini dışarıda hissettiği bir süreç var. Biz sosyal belediyecilik yapacağız. Çünkü bu ülkedeki en önemli problem artık yoksulluk ve yoksunluk. Bunu konuşmadan hiçbir çalışma yapmanız mümkün değil. Özellikle kent yoksulluğunun bu kadar derinleştiği bir noktada, bunun toplumsal hayatımızı etkilediği, çocukları, gençlere geleceğimizi etkilediği bir noktada, biz kadınlar, çocuklar ve gençler ağırlıklı çalışmalar yapacağız. Dolayısıyla ötekileştiren değil bir araya getiren, 58 mahallenin kendi ihtiyaçları ölçüsünde, eşit ve adil hizmet yürüteceğimiz bir belediyecilik yapacağız.

Geçmiş yıllarda da bu yapılıyordu ama o çalışmaları daha çok büyütecek, daha çok anlatacağız. Sokakta olan bir belediye ile yürüteceğiz çalışmalarımızı.

- Sokakta olan belediye ne demek?

Ben hayatım boyunca, mesleki mücadelemde, bir mühendis olarak mücadelemde, yaptığım işlerde insanlarla iç içe, yaşamla iç içe bir hayat sürdüm.

Mücadelelerimizi masa başında değil, insanlara derdimizi anlattığımız, neyi ve neden........

© T24