Karizma!

Diğer

08 Kasım 2025

Merak ettim, bu “karizma” diye tutturdukları şey neymiş diye. Hani kimine “karizmatik lider” derler ya… Sanki birinin etrafını saran görünmeyen bir auradan, bir haleden, bir “hava”dan bahsediliyor: saç spreyiyle kişiye sabitlenmiş bir ikna gücü.

Meğer karizma, insanın diğer insanları etkileme, peşinden sürükleme ve onlara “bu adamda bir şey var” dedirtme yeteneğine verilen isimmiş. Max Weber’e göre bu “esrarengiz” çekim gücü, bir kişinin olağanüstü niteliklere sahip olduğuna inanılmasıyla doğan gönüllü bir itaat ilişkisi. Yani karizma, bireysel bir öz değil, toplumsal bir inanç meselesi; kişi karizmatik olduğu düşünüldüğü sürece karizmatik, bu inanç azaldığında da sıradan biri. Bir tür “bugün var, yarın yok” hali!

Max Weber’e göre insanlar yöneticilere yalnızca korkudan ya da çıkar hesabından itaat etmez; onların meşru olduğuklarına inanmak ister. Bu meşruiyet, her biri farklı bir çağın ruhunu temsil eden üç temel üzerine kurulur: gelenek, yasa ve karizma.

Geleneksel meşruiyet geçmişin kutsallığına yaslanır. “Biz hep böyle yaptık” diyenlerin meşruiyetidir bu. Hükümdar, şeyh ya da kabile reisi itaat bekler, çünkü “ezelden beri böyle olmuştur.” Osmanlı padişahı da, feodal bey de, Çin imparatoru da aynı zincirin halkalarıdır; hepsi meşruiyetlerini soylarından olduğu kadar geleneğin prangalarından alır.

Yasal-rasyonel meşruiyet ise Tanrı’nın değil mevzuatın sesinin duyulduğu modern çağın düzenidir. “Madde 4’e göre…” diye başlayanların dünyasıdır bu. Burada itaat kişiye değil kuruma, karizmaya değil kural kitapçığına yönelir. Weber’in deyimiyle modern devlet, “bürokratik aklın demir kafesi”ne dönüşmüştür; artık kimse kahraman beklemez, ama herkes evraklara imza ister.

Yasa işlemez, gelenek yetmez olduğunda devreye karizma girer –tıpkı karanlıkta görünen bir yıldız gibi. Meşruiyet ne atalarda ne anayasadadır artık; halk umudunu birinin “olağanüstülüğüne” yatırır. Bu liderin bir unvana, bir mühre ya da soy kütüğüne ihtiyacı yoktur; yeter ki ona inanacak bir topluluk bulunsun. Ama bu yıldız ilelebet parlamaz; sistemin içine çekilir (Bülent Ecevit de bu girdaba kapılmamış mıydı?) ve bürokratikleşir (yani “bürokratik aklın demir kafesi”ne girer, bilmem ki kim gibi!).

Weber’in karizmayı tanımlarken kullandığı “olağanüstü nitelikler,” “kişisel kahramanlık,” “yaratıcı lider” gibi nitelemeler bu kavramı zaman zaman mistik bir parıltıya büründürür. Bu sözler Weber’in karizmayı kişisel bir öz olarak gördüğü anlamına gelmez, ama bunlar kavramın etrafında zamanla romantik bir dilin kurulmasına yol açmıştır. Gerçekten de Weber’in bazı takipçileri karizmayı, kişiye bağlı olağanüstü........

© T24