The Handmaid’s Tale’e Veda

Diğer

15 Nisan 2025

“Yıllarca onlardan korktuk. Şimdi bizden korkma sırası onlarda. Bırak devrim başlasın. Ayağa kalk ve savaş!” Böyle diyerek veda ediyor The Handmaid’s Tale ekranlara. Dizi tarihinin en çarpıcı distopyalarından biri, altıncı sezonuyla final yapıyor. Margaret Atwood’un öncü eseri 2017’de Trump’ın ilk başkanlığı sırasında televizyona uyarlanmış, tüm dünyada yükselen baskıcı rejimlere karşı bir direniş ve devrim sembolüne dönüşmüştü. Dizinin kırmızı pelerinli, beyaz boneli “handmaidleri”, yani zalim Gilead rejiminde zorla damızlık olarak kullanılan kahramanları, kadın hakları mücadelesini temsil eden figürler haline gelmiş; dünyanın dört bir yanında protestoların ve kadın yürüyüşlerinin merkezine yerleşmişti.

The Handmais’s Tale’in son sezonunun üstünden üç yıl geçti. Dünyanın sorunlarıysa bırakın iyileşmeyi, daha da derinleşti ve kronikleşti. Dizinin final sezonu işte tam da böyle bir dönemde ve -ne tesadüf ki- yine bir Trump başkanlığı döneminde yayına giriyor. June ve Serena’nın kendi kaderlerine doğru yürüdüğü bu sezon, altı yıl boyunca atılan düğümleri tek tek çözüyor ve seyircinin nicedir beklediği “devrimin” ayak seslerini müjdeliyor.

Dizinin yıldızı, yapımcısı ve bu sezon dört bölüme de yönetmen olarak imza atan Elisabeth Moss ve Serena’yı canlandıran Yvonne Strahovski ile uluslarası basından temsilcilerin olduğu bir “yuvarlak masada” bir araya geldik. Dizinin kültürel ve politik etkisi, bir direniş sembolü haline gelmesinin sebepleri, June ve Serena’nın bir dost bir düşman ilişkileri ve tüm bu zorlu savaş arasında bir alevlenip bir sönen aşk üçgeni üstüne konuştuk.

The Handmaid’s Tale, 15 Nisan Salı, final sezonunun ilk üç bölümüyle eski adıyla BluTv, yeni adıyla Max’te yayında.

Altı sezonluk bir hikayenin sonuna geldik. Seyirci June’un hikayesinden nasıl bir mesajla ayrılsın istersiniz? The Handmaid’s Tale’in mirası sizce nedir?

June’dan en çok ilham aldığım yön, mücadelesinden asla vazgeçmemesi. The Handmaid’s Tale özelinde onun hikayesi, çocukları için güvenli bir gelecek yaratma mücadelesi. Onun hayali bu. Bu nedenle hayatta kalıyor. Bu duruşu bana ilham veriyor ve başkalarına da ilham vermesini umuyorum. Bence diziden hem politik ölçekte, hem de günlük hayatta ilham alınabilir. June’un gücü, belki küçük bir kıza ya da küçük bir oğlan çocuğuna kendisi olmaları için cesaret verebilir, inandıkları şeyler için ayağa kalkmaları için ilham olabilir. Bu benim için çok önemli. Dizinin mirasının hem büyük ölçekte, hem de bireysel düzeyde ilham verici olmasını umuyorum.

The Handmaid’s Tale Margaret Atwood’un da dediği gibi bir “spekülatif kurgu”. Ama dizinin gerçek hayatta yaşadığımız politik gelişmelerle paralelliklerini göz ardı etmek de çok zor. İlk sezonun yayınlandığı 2017’den bu yana bir dönemin kapandığını ve o dönemde yaşanan sorunların sona erdiğini söylemek isterdim ama dünyada kadın haklarını etkileyen krizler hala devam ediyor. Bu bitmeyen, açık uçlu final haliyle ilgili düşüncelerinizi merak ediyorum.

Tam da bu yüzden zaten bitirmiyoruz. Bir devamı var. Margaret, The Handmaid’s Tale’in devamını, The Testaments’ı yazdı. Hikaye devam ediyor. Gilead hâlâ anlatılacak pek çok şeye sahip ve bazı konular tamamlanmadı, hâlâ son bulmadı. Bu, bizim gibi yaratıcılar için harika bir fırsat çünkü her şeyi güzelce sonlandırmak zorunda değiliz. Çünkü hayat böyle değil. Etrafınıza bakarsanız hiçbir şey güzelce paketlenmiş değil. Bu nedenle Testaments ile hikâyeyi keşfetmeye devam edebileceğimiz için çok heyecanlıyız. Gerçek dünyada her şeyin çözümlenmiş olmasını isterdik tabii. Ama Margaret’ın dediği gibi bu “spekülatif kurgu” ve biz hikâyeleri anlatmaya devam etmeyi dört gözle bekliyoruz.

Yazarın notu: The Testaments, 2019’da yazıldı. Roman, The Handmais’s Tale ve dizi uyarlamasının ilk sezonunun sonundan 15 yıl sonrasına zıplıyor ve Gilead’da doğup büyüyen kadınların hikayelerine odaklanıyor. Henüz kesin bir tarih verilmemekle beraber 2026’da yayınlanması bekleniyor.

June’un bir yaşam amacı olduğunu söylediniz. Sizin de böyle bir amacınız var mı?

Yakın zamanda anne oldum. June’un amacıyla kendi amacımı ayırmak artık çok zor. En önemli şey, çocuğum için güvenli bir gelecek yaratmak. Dürüst cevap bu. Artık benim için en önemli şey bu. Geçmişte bir oyuncu, yapımcı ve yönetmen olarak June’un amacını entelektüel olarak anlayabiliyordum. Ama şimdi içgüdüsel ve duygusal olarak da anlıyorum.

Günümüzde kadınların yaşadığı sorunlardan size en yakın olanı nedir?

Sanırım yine aynı cevabı vereceğim. Sadece kadınlar için değil, birçok insan için çocuklarımıza istedikleri gibi özgürce yaşayabilecekleri bir gelecek sunmak. Bu nasıl önemsemeyeceğim bir şey olabilir ki?

The Handmaid’s Tale’de yer almak dünyaya bakışınızı değiştirdi mi? Hiç “Gilead’a doğru gidiyoruz” diye korktuğunuz anlar oldu mu?

Kitabın ve dizinin anlattığı konular: Kadın hakları, insan hakları, eşitlik, özgürlük—bunlar benim için hep önemliydi. Bu değerleri diziyle kazanmadım. Hatta tam da bu yüzden teklifi kabul ettim. Kitabı okuduğumda anlattığı temalarla çok derin bir bağlantı kurdum. Uluslararası gazetecilerle konuşmak çok güzel çünkü sadece kendi ülkem hakkında değil, dünya genelinde de konuşabiliyorum. Ve evet, kesinlikle. Tüm bu sorunlar dünya çapında var. Roman ilk yazıldığında da vardı, öncesinde de vardı, şimdi de var. Korkuyla yaşamak gerektiğine inanmıyorum. Ama dünyada olup bitenlere karşı bilinçli, eğitimli ve empatik olmamız gerekli Sadece kendi hayatımıza değil, başkalarının yaşadıklarına da dikkat etmeliyiz. Korku içinde yaşamak değil ama farkında olmak çok önemli. Bu diziyi yapabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. The Handmaid’s Tale, bizim gibi yaratıcıların önemli konuları anlatması için bir platform oldu. Bu bize korku değil, güç verdi.

The Handmaid’s Tale yıllar içinde dünya çapında bir direniş ve devrim sembolü haline geldi.Şu........

© T24